Bütünsel Şifa ?

Bütünsel Şifa ?

Çeşitli konuşmalarda, hatta saygın dergi ve gazetelerde yayınlanan makalelerde bile modern tıbbın dışında kalan her türlü şifa verici çalışmaya “Alternatif ve Tamamlayıcı Tıp” adı veriliyor ne yazık ki.
Her şeyden önce literatüre bu şekilde geçmiş olan tanımı hiçbir koşulda onaylamadığımı belirtmek isterim. Bana sorarsanız “Tababet İlmi” denilen şey tektir ve onun alternatifi olmaz. Söz konusu olan sağlıktır ve bu konu hiç de şakaya gelmez.
Buradaki “alternatif” sözcüğünü anladığım biçimde açmakta yarar görüyorum. “Konvensiyonel” ya da “Modern” Tıp dediğimiz şey, insanlığın ulaştığı yüksek teknolojinin de yardımıyla, her şeyden önce gelmesi gereken sağlık konusunda araştırmalar yapmakta ve özellikle teşhis ve ameliyatlar konusunda akla hayale gelmeyecek noktalara ulaşmaktadır.

Bana kalırsa, önemle üzerinde durulması ve olanaklar el veriyorsa çözüm üretilmesi gereken nokta, insanlara (hayvan ve bitkiler de buna dahil çoğu zaman) bir yandan sağlık kazandırırken, diğer yandan başka hastalıkların ortaya çıkmasına neden olabilen ve kimyasal yollarla elde edilen ilaçların kullanılmasıdır.

Benim anladığım biçimiyle, “alternatif” sözcüğü, bu kimyasal ilaçların yerine kullanılmaları önerilen bitkiler ve doğal minerallere gönderme yapmak adına kullanılıyor. Zaten işin özüne indiğinizde, bu kimyasal ilaçların da aslında bitkilerin, doğal minerallerin ya da başkaca doğal yardımcıların etkin maddelerinin ayrıştırılıp güçlendirilmesi yoluyla elde edildiğini görürüsünüz.

Yöntem, “filanca bitkide bulunan falanca aktif maddenin kimyasal yollarla ayrıştırılması, bilmem hangi maddeyle güçlendirilmesi ve daha aktif hale getirilmesi” biçiminde özetlenebilir.

Kimyasal yollarla elde edilen ve belki bazı sentetik maddelerle güçlendirilen bu ilaçlar, ne yazık ki -çoğu zaman- doğal yapımızla uyum sağlamamaktadırlar. Hemen her ilacın prospektüsünde “dikkat .......... yan etkileri olabilir” ya da “beklenmeyen bir etki görüldüğünde lütfen doktorunuza danışınız” uyarıları olmasının asıl nedeni budur bence.

“Modern Tıp” diye adlandırılan yöntem, “öncelikle semptomların giderilmesi” ve bu semptomların giderilmesinin “gerçek sağaltma” olarak kabul edilmesi temeline oturtulmaktadır.

Buna karşılık “Alternatif Tıp” dendiğinde akla, çeşitli bitki ve minerallerin dışında, “Akupunktur, Biyo-Enerji, Refleksoloji, Şiatsu” gibi fiziksel bedeni kullanarak, oradan enerji bedene ulaşmayı amaçlayan, kendi söylemlerine göre, “daha derin” çalışan sistemler anlaşılıyor.

İster konvensiyonel, ister alternatif olsun, bu yöntemlerin her hangi biriyle insanlar gerçekten sağaltılabilseydi, geriye dönen hastalıklardan söz etmemiz gerekmezdi. Oysa, “alerjiler, bronşit, kolit, kabız” gibi fiziksel ve daha da öenmlisi başta “depresyon” olmak üzere ruhsal ve zihinsel pek çok hastalığın kronikleştiğini, geçici bir iyileşme döneminden kısa bir zaman sonra, neredeyse ilk fırsatta yeniden geriye döndüğünü gözlemlemekteyiz.

Modern Tıbbın eksik kalan ayağını, yukarıda saydığım yöntemlerle tamamlamak da görüldüğü gibi çok da kalıcı sonuçlar getirmiyor. İşte bu yüzden “alternatif” sözcüğünü hiçbir biçimde onaylamıyorum.

Ben tüm çalışmalarımı “bütünsel şifa” adını verdiğim bir yönteme göre uygulamaya çalışıyorum. Benim bakış açıma göre, insanlar ruh/fizik/zihin üçlüsünün tümünden oluşan ve ancak hepsi gerektiği ölçüde birbiriyle ilişki içinde olabildiğinde “bütün” olabilen bir varlıktır. Bu bağlamda “tamamlayıcı” terimi büyük önem kazanıyor.

Benim bakış açıma göre, fizik beden, yukarıda sözünü ettiğim “bütün” insanın, düşük titreşimi nedeniyle çıplak gözle görülebilecek ölçüde maddeleşmiş ve daha yüksek titreşimli olan diğer bölümlerine (ruh ve zihin) aynalık eden bir parçasıdır.
Yine bu bakış açıma göre, “hastalık” sonradan ortaya çıkan ve bizi rahatsız etmesi gereken bir durum değildir. Hastalık bir biliş halidir. Ancak çoğu kez bu biliş halimizin farkında bile olmayız. Hastalanmak adını verdiğimiz olay, zihnimizin derinlerinde var olan çeşitli biliş hallerinin farkına varabilmemiz için madde dünyasına yansıyan bir durumla yüzleşmekten başka bir şey değildir.

Sahip olduğumuz pek çok ağrı ve sızının hiçbir fiziksel sebebi bulunamadığında, hekimler bu durumun psiko-somatik olduğunu söylerler. Örneğin bacağı gerçekten ağrıyan kişi, hekimin bu teşhisinden hiç hoşlanmaz, başka ve başka ve daha başka hekimlere yapılan ziyaretler sonunda, ağrılarda hiçbir iyileşme sağlamadığında ise, bir psikologa danışmayı -çaresiz- kabul eder.

Burada kişi “nasıl oluyor da, psikolojik bir yaklaşım, fiziksel bedenimizde, net bir biçimde hissettiğimiz bir ağrıyı gerçekten yok ediyor” diye sormadan edemiyor. Aslında yanıt gayet basit ve belki de sadece bu denli basit olması nedeniyle bir türlü göremiyoruz J

Genellikle çocukluk yıllarındaki çarpık algılamamız sonucu zihnimizin alt katmanlarına yerleşmiş bir düşünce kalıbı, benzer bir olayla her karşılaştığımızda, bakış açımızın ilk günündeki gibi tepki vermemize sebep olur.

Psikolojideki Bilişsel Terapi Yöntemi’nde, algılamada bozukluk yaratan bu tür düşünce kalıplarına “zihinsel temel şemalar” adı verilmektedir. Örnek olarak kişi kendisinin “yetersiz” olduğuna inanmışsa, hiç durmaksızın kendisini “yetersiz” bulacağı deneyimlerin içinde bulur. Bunun rastlantısal olduğunu düşünüp, her seferinde kendisini “yetersiz” olduğuna biraz daha inandırır.

Bu zihinsel kalıplar “kendi düşüncelerimizle ürettiğimiz sanal varlıklar gibidirler” diyebiliriz. Evet! Onlar sanaldır ve sadece zihnimizde vardırlar. Bununla birlikte, tıpkı tüm diğer varlıklar gibi “var olmayı sürdürme” güdüsüne sahiptirler adeta. Kişi onların farkında olmaz ve zihninizden çıkarıp atmak için her hangi bir çaba göstermezse, sonsuza dek orada kalırlar. Aslında orada yaşamakla kalmaz, sadece düşüncelerle beslenebildikleri için, zayıflamaya başladıkları andan itibaren, yeniden beslenmeyi sağlamak istercesine, kişinin önüne kendisini “yetersiz” hissedeceği ve sonunda farkında bile olmadan “evet işte yine yetersiz kalacağım bir durumla karşılaştım, ben zaten yetersiz olduğumu biliyordum” diyeceği bir deneyim çıkarır. Sonuçta temel şema yine beslenmiş ve güçlenmiştir. Bu tür temel şemaların altında ikincil getiriler de olduğundan (bu şemalar) kendilerini çok iyi gizleyebilirler.

İkincil getirilerin tükendiği ya da bu deneyimden ruhunuzun elde edebileceği bilgiler sona erdiğinde, fiziksel bedeniniz, artık gereksinme duymadığınız bu şemanın farkına varmanızı sağlayacak biçimde dışarı yansıtır. Örneğin “hayat tarafından desteklenmediğinize, maddi olarak yetersiz olduğunuza inandığınızı” geri bildirmek adına “bel ağrıları” ortaya çıkmaya başlar. Elbette bu ağrıların ortaya çıkması için bir tetikleyici gereklidir. En basitinden eğilir yerdeki ağır valizi kaldırmaya yeltenirsiniz ve tık... beliniz takılıp kalmıştır.

Sizin alışkın olduğunuz bakış açısına göre, beliniz ağır bir yükü yanlış biçimde kaldırmaya çabaladığınız için yerinden oynamıştır. Hekime danışırsınız, size ağrı kesici ve kas gevşetici ilaçlar sunar, masaj, fizik tedavi önerir ve yatıp dinlenmenizi salık verir. Bir süre sonra bel ağrınız geçer ve siz olağan yaşamınıza geri döner, durumu da unutursunuz. Bedeniniz bir zaman için sizi rahat bırakırsa da, kısa bir dinlenme arasından sonra yeni bir tetikleyici ile yine beliniz ağrımaya başlar. Sonunda bel ağrınız kronikleştiğinde, size ameliyat olmanız önerilir. Sizin en yakın dostunuz ve öğretmeniniz olan bedeninizi dinlememenin bedelini ödemektesinizdir.

Burada hekimlerin ya da enerji ile çalışan dostların yaptıkları şeyi kötülüyormuşum gibi bir anlam çıkmasın lütfen. Siz kendinize yardım etmek istemezseniz, onlar da size kendi bildikleri yolla yardım edecekler elbette. Onların görevi “teşhis” koyup, sahip oldukları bilgileri kullanarak en kestirme ve kalıcı çözümü size sunmaktır.
[Resim: Adam2_1.jpg]
Bir başka deyişle, hekimler fizik bedeni kontrol altına alıp tedavi edilmesini sağlıyorlar. Biz, enerji beden dengeleme uzmanları ise, insan bedeni içinde bulunan enerji alanlarını dengeleyip, bedenin iyileştirme gücünün açığa çıkmasına, böylece hekimin uyguladığı tedavinin daha hızlı gerçekleşmesine ve kalıcı olmasına yardımcı oluyoruz.

Yukarıdaki paragraftan anlayabileceğiniz gibi, bana göre, ben ve meslektaşlarım, hiç kimseyi tedavi etmiyoruz. Ancak enerjileri dengeleyerek bedenin “kendini iyileştirme” gücünün açığa çıkmasına yardımcı oluyoruz. Bu da, hekimin uyguladığı tedavi yönteminin kısa zamanda ve kalıcı sonuç vermesini sağlıyor.

Bütünsellik Felsefesi açısından, “hastalık bir biliş halidir” demiştim....

Bir kişiyi mükemmel sağlığına kavuşturabilmek, ne “alternatif” adı verilen yöntemlerle ve ne de sadece semptomları ortadan kaldırmakla gerçekleşir. Bir kişiyi gerçekten sağlığına kavuşturmak, ancak o biliş halinin farkına varmasını sağlayarak başlar. Bundan sonraki adımda kişinin o bilinç halinin yarattığı enerjisel dengesizliği ortadan kaldırmak gerekir. Sonuncu adım ise bir hekimin önerdiği reçeteyi kullanarak fiziksel bedende bulunan semptomları yok etmektir.

Yani ilk işiniz kişiyi kendi iç dünyasıyla tanışmaya ikna etmek olmakıdır. Sonrasında ister Akupunktur, ister Biyo-Enerji/Reiki, ister Homeopati ya da her hangi başka bir enerji beden dengeleme yöntemine göre çalışmalısınız.

Hekimlerin yaptıklarını yadsımak yerine kabul etmeniz olmazsa olmaz koşuldur. “Hasta” adını verdiğiniz insan yukarıdaki işlemlerle birlikte hekimden de yardım aldığında, tüm enerji alanları dengeye gelecektir.

Özetle, kişinin bilincindeki ve buna başlı olarak çalışan ruhundaki (sübtil enerji alanlarındaki) değişiklik, hekimlerin yaptığı sağaltma işlemini tamamen kalıcı kılacaktır.

Zihinsel şemalardan birinden tamamen kurtulduğunuzda, onun fiziksel bedendeki yansımasından da kurtulursunuz. Ancak hemen arkasından, yeni bir şemanın etkileriyle karşılaşabilirsiniz.

Geçmiş OL’sun....

Alıntı:ZSG