Hastalığın kaynağı, anlamı ve katkısı

Hastalığın kaynağı, anlamı ve katkısı


Hastalığın kaynağı, anlamı ve katkısı
Güngeçmiyor ki ortaya bir kronik hastası çıkmasın ve önlenemez bir şekilde bebeklerden yaşlılara artıp duruyor.peki ya neden son yillarda büyük artış başladı 40.000 den fazla olan bu sayi neden oluyor.Tabiki stres ve üzüntü en önemli şey fakat dış etkenler o kadar artti ve doğal olmayan etkiler çoğaldiki ,stres ve üzüntüyle enerji dengesi zayiflayan bedenlerimiz hergeçen gün hasta oluyor.İşte bu konuyla ilgili bir yazı buldum gerçekten önemli ,Çözüm ise biran önce kişisel şifa gücümüzü keşfederek,ellerimizi bedenlerimize koyarak nefes tekniklerini öğrenmenin yanında, bizleri hasta eden faktörleri bulmalı ve onlara engel olmalı,unuttuğumuz doğal yaşama geri dönmeliyiz derim : )

Hastalığın kaynağı, anlamı ve katkısı

Kendinizin ve çocuklarınızın sağlığını ve geleceğini korumak için ilk önce ve en acil olarak yapmanız gereken tüm tuvalet ve kozmetik malzemelerinizi kimyasallardan arındırmak, yiyeceklerinizi kimyasallar koruyuculardan temizlemek olacaktır. Sağlığınızı korumak kavramı bireysel organlar bazında değil bütünsel vücut ve ruh sağlığı olarak ele alınmalıdır. Vücudunuzun herhangi bir yerindeki ağrı ya da şikayetiniz sadece o bölgedeki tek bir problemden kaynaklanmaz. Bu tür hastalık belirtileri tüm vücudunuzun sağlık dengesindeki
bozulmaların bir sinyalidir. Ciddi ve ölümcül hastalıklar, örneğin kanser, kalp hastalıkları, romatizma benzeri hastalıkların önüne bu şekilde geçilebilir ve etkileri kolaylıkla azaltılabilir. Unutmayın ki vücudunuz belli bir yere kadar içinde biriken kimyasallarla baş edebilir, bunlara karşı koruma mekanizmasını kullanabilir. Ama 10-20-30 yıl boyunca biriken bu kozmetik ve gıda artıkları ve kimyasallar bir yerden sonra vücudunuzun direncini kırar, vücudunuz
bunlarla baş edemez hale gelir ve bundan sonra çeşitli hastalıklar ortaya çıkar. Bu hastalıklar tek bir sebepten dolayı oluşmaz. Yıllarca biriken binlerce kimyasal maddenin kokteyl etkisiyle oluşturduğu ve doktorlar da dahil kimsenin sonucunu bilmediği belirtilere sebep olur. 40 yıl önce büyükanne ve babalarımızın hayatındaki kimyasalların sayısı iki elin parmaklarını geçmeyecek kadardı. Eski toprak deyimi ve onların tükenmez enerji ve dirençleri bundan kaynaklanıyor olsa gerek. Son 40 yıl içinde inanılmaz teknoloji gelişimi sayesinde 80,000 'in üzerinde yeni kimyasal madde ile vücudumuzun ve hayatımızın tanıştığını biliyor muydunuz? Kullandığımız kozmetikler; gıdalardaki koruyucu, raf ömrünü uzatıcı, doğal olmayan maddeler; hava kirliliği, egzos dumanları, elektronik
aletlerin yaydığı radyasyon, ofis ortamlarındaki kirli hava....vücudunuz tüm bu etkenlere karşı ne kadar ayakta kalabilir sanıyorsunuz? Daha 30'lu yaşlarda vücudunuzun verdiği basit
sinyaller, daha sonraki yıllarda birden bire ortaya çıkan kanser,kist, tümörler uzaydan mı geldi? Yoksa tüm bunların Allah tarafından verildiğini ve kaderinize küsmekten başka çareniz olmadığını mı düşünüyorsunuz? Yıllarını eğitime, öğrenmeye ve insanlığa yardıma
adamış doktorların çabalarına saygı duymamak imkansız. Ama unutmayın ki, doktorlar ve ilaçlar hastalandıktan sonra sizi tedavi etmek amacını taşır. Asıl amacımız sağlıklı kalmak ve böylelikle herhangi bir ilaca ya da tedaviye ihtiyaç duymamak olmalıdır. Dikkate almanız
gereken şu; ilaçlar da birer kimyasal bileşim, çoğu ilaç doğal değildir, eski Mısır yöntemlerini uygulamıyorsanız hiçbiri ağaçta tarlada yetişmez. İlaçların amacı şikayetlerinizi hafifletmek ve kendinizi iyi hissetmenizi sağlamaktır. Ama mucize ilaç diye birşey yoktur. Eğer sizi tamamen iyileştirecek, tüm şikayetlerinizi hastalıklarınızı temelli olarak ortadan kaldıracak bu mucize ilaç bulunsaydı, bugün milyarlarca dolar büyüklüğündeki dev ilaç firmalarının hepsi batardı. Eğer siz hasta olmazsanız, bu ilaç şirketleri nasıl ayakta kalır sanıyorsunuz? Peki gerçekten amaçları bu mucize ilacı bulmak mı sizce? Mucize ilaç bir gün bulunacak mı?
Bir hastalığı veya şikayeti kimyasal bileşimlerle ya da toksik maddelerle tedavi etmeyi ummak hayalperestlik olur. Bu maddeler şikayetlerinizi dindirir ancak çoğu tedavi etmez. Üstüne üstlük vücudunuzdaki kimyasal artıkları daha da artırarak, direncini
zayıflatır, bağışıklık sisteminizi köreltir ve vücudunuzun doğal savunma mekanizmasının çalımasını engelleyerek hastalıklarla savaşma yeteneğimizi öldürür. AIDS hastalığını ele alın. Çoğu AIDS hastaları bu hastalığın kendisinden değil, hastalığın şikayetlerini azaltmak
için kullanılan inanılmaz miktardaki haplar yüzünden ölmekteler. Tabii ki ilaç kullanmayan da sonuçta bu hastalıktan ölüyor. Ama çaresi olmayan bir hastalığı "tedavi etmek" bahanesiyle yüzlerce değişik ilaç kullandırıp milyarlarca dolar kazanan ilaç firmalarını
düşünün! Peki ne yapmalı? Kullandığınız her ilaç sizi bir başka ilaca yönelmeye itecektir. Hastalığınız gerçek anlamda hiç iyileşmeyecek ve her geçen gün şikayetleriniz artacak ya da vücudunuzun farklı bir yerinden hastalık sinyalleri alacaksınız. Doğada yaşayan hayvanlar
niçin hastalanmıyor ve ilaç kullanmıyor; neden evde beslediğiniz hayvanlar hastalanıyor ve veterinere ihtiyaç duyuyor? Doğa hepimize mikroplarla, hastalıklarla savaşma gücünü verdi. Bu gücü kimyasallarla, toksinlerle zayıflatıp yoketmediğiniz sürece hastalıklara karşı mücadele edebilir; hastalıksız, dirençli, sağlıklı, ilaçsız, kimyasalsız bir yaşam sürdürebilirsiniz. Tabii ki bir kez hastalığın kucağına düştüyseniz, teknoloji ve tıp emrinize
amade ve iyileşmek için bunları kullanmalısınız. Hastalıklar hep varolagelmiştir ve adı, çeşidi değişerek ve gelişerek varolmaya devam edecektir. Ancak bizim hedefimiz hastalanmamak, hastalıkları doğal yollarla engellemek ve bu sayede direnç mekanizmamızı ayakta tutmak
olmalı. Vücudunuza bir şans verin. Onu ilk anda ilaçlara boğmak ve uyuşturmak yerine, kendi haline birakın, sağlıklı yemek yiyin ve gerekli vitaminleri ve besinleri doğal yollardan alarak vücudunuzun doğal direncine yardımcı olun. İnsan vücunun ne kadar güçlü, ne kadar dayanıklı olduğuna inanamayacaksınız. İlaçlar olmasa bunca hastalık neyle tedavi olur diyeceksiniz. Eğer tüm hayatımız ve sağlığımız ilaçlara bağlı olsaydı, ilaçlar icat edilmeden milyonlarca yıl önce yeryüzünde hayat çoktan bitmiş olurdu. Kalp hastalıkları, kanser daha
20. yüzyılın başında son derece nadir hastalıklardı! Son yüzyılda inanılmaz bir hızla gelişen ilaç ve kozmetik endüstrisi ve gıdalarda kullanılan koruyucu maddeler beraberinde yüzyılın hastalıklarını da getirdi. Aritmik kalp atışları, kronik yorgunluk, yüksek tansiyon, damar tıkanıklıkları, nefes darlığı, kas, sırt ve bel ağrıları, hafıza zayıflığı, stresle ilgili tedirginlik ve mutsuzluk, depresyon, ani sinirlilik, enerji eksikliği, her türlü kist, tümör ve kanser hastalıkları....
İşte uzun ve sağlıklı bir yaşam için yapmanız gerekenler:
Bu önerileri uygulayın, hem ömrünüz uzasın hem de gıda, kozmetik ve ilaç masrafınız azalsın!

1) Gıdalarınızı arındırın! Vücudumuza giren kimyasal maddelerin büyük bir kısmı gıdalar yoluyla alınıyor. Katıklı, koruyuculu, sentetik maddeli, boyalı, yapay gıdaları evinize
sokmayın, çocuklarınıza yedirmeyin. Kimyasal tarım ilaçlarıyla sıvanmış gıdaları minimuma indirin ve mümkün olduğunca organik yani hormonsuz, kimyasal tarım ilaçları kullanılmadan yetiştirilmiş sebze ve meyveleri tercih edin. Bu ürünlerin fiyatları bir maktar fazla olabilir ama ilaç masrafınızdan artacak parayı unutmayın!

2) Kozmetikleri kaldırın, doğal ürünler kullanın! Etiketinde doğal yazan her ürüne inanmayın, elinizi attığınız her ürünün arkasını çevirip etiketini okuyun. Doğal ürün demek doğada ağaçta tarlada yetişen ürün demektir ve bunların isimleri açıktıri herkesçe bilinir. Eğer okuduğunuz etiketteki hiçbir kelimeyi anlamıyorsanız, bu ürün muhtemelen bir kimyasal kokteylden başka birşey değildir! Kansere
yolaçtığı kanıtlanmış belli başlı birkaç maddeyi içeren ürünlerden kaçının; örneğin Sodium Laurel Sulfate, Propyl Paraben, Dimethicone....bu zararlı maddelerin tam listesi bir sonraki
sayfamızda. Aşağıdaki linke tıklayın. Kozmetiklerdeki bu kimyasallar cildiniz üzerinden vüzudunuza girer ve orada birbiri üstüne yığılarak bekler. Ta ki vücudunuz bunlarla ne yapacağını bilemeyip, ciddi bir hastalık şeklinde üstünden atmaya kalkana kadar. Ortalama bir kişi ömrü boyunca toplam 200 kg'ın üzerinde kimyasal toksini kozmetikler yoluyla alır ve bunlar yıllar sonra kanser hastalıklarına yolaçar.

3) Taze, işlenmemiş, katıksız, uzun süre depolanmamış, dondurulmamış, içine bin türlü koruyucu madde eklenmemiş, mümkün
olduğunca "tarladan, ağaçtan" geldikten sonra üzerinde fazla işlem yapılmamış yiyecekleri yiyin.

4) Herhangi bir gıdayı yemeden, kozmetik ürünü kullanmadan, ilacı kullanmadan önce üzerindeki etiketi okumayı ihmal etmeyin. Bu etiketlerde her ne kadar kulağa yabancı bir
sürü teknik, kimyasal terim kullanılsa da, mutlaka kaçınmanız gereken 5-10 maddeyi aklınızda tuttuktan sonra bu etiketleri kolaylıkla anlamaya başlayacaksınız. Bu etiketler kanunlar gereği üretici firmalar tarafından doğru ve eksiksiz olarak tüketiciye bilgi vermek
amacıyla hazırlanır.

5) Tarih öncesi atalarımızın beslenmesini uygulayın! Binlerce yıl önce bisküviler, çikolatalar, hazır mikrodalga yemekleri, kızartmalar, ekmek, peynir, yağsız yoğurt,
şekersiz tatlandırıcı vb hiçbiri yoktu. İnsanlar doğada buldukları yiyecekleri aynen işlemeden tüketiyorlardı. Hiçbirinde kalp, damar, kanser hastalıkları ve diğer şikayetler yoktu. Sağlıklı beslenme için altın kuralınız şu olsun: Mümkün olduğunca doğadaki haline en yakın halindeki gıdaları tüketin. Bir elma, bir muz, bir demet salata, haşlanmış pirinç, fırında pişirilmiş bir patates, ağır ateşte pişirilmiş bir parça et veya balık, bir bardak süt, bunları yiyerek
asla kalp hastalığı ya da kanser hastası olamazsınız.

6) Güneşten korunun! Ama tamamen yoğun sentetik kimyasal maddelerle donanmış güneş kremleriyle değil. Güneşten korunmak için tonlarca güneş kremi sürüp güneş altında oturmak yerine bu kremleri kullanmayın ve güneşten fiziksel olarak kaçının. Gereksiz yere güneş koruma faktörlü bakım kremleri kullanmayın. Kışın bütün gün ofis içinde oturuyorsanız, güneş koruma faktörü kullanmanıza gerek yok.

7) Satın aldığınız her ürünün etiketini mutlaka okuyun! Bir süre sonra bu yabancı maddeleri anlamaya hatırlamaya başlayacak ve son derece seçici hale geleceksiniz. Hangi maddenin sizin için zararlı hangisinin yararlı oldupunu kendinizin ve ailenizin sağlığını korumak
için öğrenin. Bu site bu amaçla var. Bu temel prensiplere uyduğunuzda, eğer makul miktarlarda yemek yiyorsanız, kısa bir süre kilo vermeye başlayacaksınız ve vücudunuz doğal dengesine derhal kavuşacak ve çoğu sağlık şikayetlerinizin de azaldığını göreceksiniz.
Bu bir mucize değil, vücudunuz içindeki toksinlerden arındığı için, bize doğuştan verilen savunma ve kendi kendini tedavi etme gücüne yeniden erişecektir. Ürün etiketlerinde hangi maddelere dikkat etmeliyim? Yapay tatlandırıcılar Gıda üreticilerinin arkasına saklandığı en önemli hiledir. Kullandıkları çoğu kimyasal maddeyi tek tek listelemek yerine, yapay tatlandırıcı deyip geçerler. Bu yaptıkları yasal olarak uygundur fakat tüketici bilgilendirmesi açısından tamamen yetersizdir. Çünkü yapay tatlandırıcı olarak gruplanabilecek yüzlerce
sentetik kimyasal madde vardır ve etikette bu ibareyi gördüğünüzde tam olarak kaç değişik madde ve ne miktarda kullanılmış göremezsiniz. "E" rakamlı koruyucular, raf ömrü uzatıcı maddeler Yukarıda bahsettiğimiz yapay tatlandırıcıların hepsi bir çeşit sentetik yani insan yapımı kimyasal maddedir. Bu kimyasal maddelerin çoğunun kimya sektöründe bir sembolü, ya da bir "E" numarası vardır. Elinize aldığınız gıdanın etiketinde E rakamları varsa, bunlardan mutlaka kaçının. Bu E maddeleri tamamen yapaydır, ürünlerin raf ömrünü uzatmayı sağlar, içlerinde doğal ürün fazla olmadığı için tatlarını yapay bir şekilde zenginleştirir. Siz "doğala özdeş" çilek aromalı dondurma yediğinizi zannederken aslında çilek tadı veren sentetik kimyasal bir laboratuvar ürününden başka birşey yiyor olmaszınız. Gerçek bir çileğin sağladığı vitamin ve lifleri de almadığınız gibi, vücudunuzu gereksiz yere kimyasal bir maddeyle doldurmuş olursunuz. Bu yapay maddeler ve gıdalarda kullanılan
sentetik kimyasallar tamamen yasaldır, çünkü bunların kullanımına izin veren devlet kurumları, bu maddelerin sağlık üzerindeki etkisini "tek başına" inceler. Yani bir "E" maddesinin insan sağlığınıa tek başına ve tek kullanımda bir zararı olmayabilir. Ama
bir gün içinde bilmeden aldığınız yüzlerce değişik kimyasal maddenin üstüste yıllar boyunca kullanımının yarattığı "kokteyl etkisini" bugün hiçbir devlet kurumu bilmez ve bunu araştırmaya gücü, parası ve zamanı yetmez. Renklendiriciler Burada fazla söze gerek var mı?
Renklendiricinin adı bile kulağı rahatsız ediyor. İçinde doğal ürünler olmayan bir gıda ya da kozmetiğe kimyasal boyalarla renk katılması ne derece sağlıklı olabilir sizce? İşlenmiş Karbohidratlar Doğadaki karbonhidrat kaynağı gıdalar basit ve işlenmemiştir.
Örneğin, patates, kuru fasulye, mercimek hepsi zengin karbonhidrat içerir ve sağlığa son derece faydalıdır. Bol lif içerdikleri için sindirimi uzun sürer, sizi daha uzun süre tok tutar ve kalorileri daha uzun süre boyunca yakılır. İşlenmiş karbonhidrata örnek ise her türlü şekerli, tuzlu, beyaz unlu gıdalardır. Patates cipsi, kekler, bisküviler, işlenmiş karbohidrat gıdalarıdır. Bunların sağlığa herhangi bir pozitif katkısı yoktur. Sizi kısa bir süre tok tutmaktan başka bir işlevi olmadığı gibi, kan şekerinizin ani yükselmesine ve ardından ani düşmesine sebep olur. Bu yüzden de kısa bir süre sonra kendinizi öncekinden daha aç hissedersiniz. İşlenmemiş doğal ürünlere göre lif, vitamin, beslenme değeri bakımından size hiçbir yarar sağlamaz. Kalorileri çok yüksektir, içindeki yüksek yağ, şeker ve tuz sebebiyle hızla kilo alırsınız ve uzun vadede kalp ve damar hastalıklarına kadar gidebilir. Sebze bazlı işlenmiş yağlar Hidrojene sebze yağları olarak da adlandırılan bu yağlar, tüketiciyi en çok yanıltan maddelerden biridir. Herhangi bir kimyasal, tıbbi vb eğitiminiz yoksa, bizim gibi sıradan bir tüketici olarak sebze bazlı olduğu için bu yağların hayvansal yağlardan daha az zararlı olduğu
yanılgısına kolaylıkla düşebilirsiniz. Saf zeytinyağı haricindeki hemen tüm diğer sebze yağları, sebzelerin yüksek oranda ısıtılması ve işlenmesi sayesinde elde edilir. Bu işlenme süreci içinde yağın moleküler yapısı değişir ve doğal halinden bambaşka bir forma ulaşır.
Yeni haliyle vücudunuz bu yağı tamamen sentetik bir kimyasal madde olarak algılar ve yoğun bir şekilde işlemeye uğraşır. Bu süreç içinde siz her türlü şişkinlik, hazımsızlık, rehavet şikayetlerini çekersiniz ve sonunda damarlarınızda birikerek çeşitli hastalıklara neden olur. Bu yağların üretimi son derece ucuz olduğu için gıda firmalarınca yaygın olarak kullanılır. Herhangi bir marketin hazır gıdalar ve bisküvi-çikolata reyonunda gördüğünüz ürünlerin %99'u bu tür yağları içerir. Toksik kozmetikler İddia ederiz ki bugün girdiğiniz herhangi bir markette elinize alacağınız şampuanların hepsi ama hepsi şu maddeyi içerir: Sodyum Laurel Sulfat. Bu maddeden uzak durun! Kozmetik sektöründe kullanılan diğer kimyasal maddelerin
aksine, bu maddenin uzun süre kullanımının kansere yolaçtığı Amerikan Gıda ve İlaç Kurumu FDA tarafından kanıtlandı ve açıklandı! Tabii ki bir kez kullanmakla bir şikayetiniz olmayacaktır. Ama düşünün ki 30 yıl boyunca bu maddeyi hergün kullanıyorsunuz, bunun haricinde yüzlerce başka madde vücudunuza hergün giriyor, üstüne üstlük sağlıksız bir beslenme rejimi izliyorsunuz. Birgün vücudunuzun bir yerinde kansere yolaçabilecek Radyasyon yayan elektronik aletler Cep telefonu, mikrodalga fırınlardan yayılan yüksek oranda radyasyon. Kanser hastalıklarına sebep olan ve kaçınılması gereken belli başlı
risk faktörleri

YEDİĞİMİZ GIDALAR: 
Yapay tatlandırıcılar, kalorisiz şekerler, klorinli su, pişmiş kırmızı etteki heterocyclic amine.
KALITSAL FAKTÖRLER: Yakın ailede kanser hastalığı geçirmiş kişiler.
HORMONLAR: Doğum kontrol hapları, menopoz hormon hapları, hormonal hareketi artırıcı ilaçlar.
RADYASYON: Mikrodalga fırın, cep telefonları, cep telefonu anten kuleleri, X-ray gibi röntgen film çekimi, radyoaktif ürünler.
SİGARA: Akciğer kanserinin birincil sebebi. Fazla söze gerek var mı? ÇALIŞMA ORTAMI VE ÇEVRE KİRLİLİĞİ: Asbestli ürünler, pasif sigara dumanı, kirli klimalar sayeisnde dolaşan mikroplar
AŞIRI KİLOLAR: Aşırı kilo.
KOZMETİK ÜRÜNLER: Anti perspirant deodorantlar, tamamen sentetik şampuanlar, kremler, florinli diş macunları, STRES: Aşırı stres vücudun gıdalardan gerekli vitamin ve mineralleri alma gücünü azaltır, bağışıklık sisteminizi güçsüzleştirir. Sizi virüslere ve
mikroplara karşı savunmasız hale getirir. Vücudunuz böyle zayıf bir sisteme bol yapay gıdalar ve toksinli kozmetikler de alıyorsa, hastalanmamayı beklemek mucize olur. Kullandığınız ürünlerde bu maddeler varsa, bunları hemen evinizden, kullanımınızdan çıkarın! Bu saydığımız kimyasal maddeler depolarda variller içinde saklanırken, üzerlerinde kuru kafa işaretleri ve tehlike uyarıları bulunur. Bütün varili işçemeyecek olsanız bile, büyük miktarlarda öldürü olabilecek bu maddeleri neden küçük miktarlarda da olsa kullanıyorsunuz? Bu maddelerinin çoğunun üzerinde ciltle direkt temastan kaçınınız ibaresi bulunur. Daha ne bekliyorsunuz?

alinti