Çoçuk ve Ergen Problemleri ve Çözüm Yolları

DİKKAT EKSİKLİĞİ
Dikkat Eksikliği Bozukluğu ve konsantrasyon olamama problemleri daha önceleri sadece çocukluk döneminde görüldüğü düşünülürken, günümüzde erişkin döneminde de devam ettiği tespit edilmiştir.
Dikkat Eksikliği ve konsantrasyon olamama her toplumda görülen, kişilerin yarısından fazlasında erişkinlik yaşamında da etkinliğini sürdüren, yaşama, kişiler arası ilişkilere, okul ve iş dünyasına yansıyan çeşitli olumsuz etkileri açısından toplumun ve sağlık hizmetlerinin önemli sorunlarından biri haline gelmiştir.
DEB belirtileri, kişinin hem eğitim ve iş alanını, hem de sosyal yaşantısının hemen her alanını olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Tedavi edilmediği takdirde yoğun ruhsal ve sosyal sorunlar ortaya çıkmaktadır.
DİKKAT EKSİKLİĞİNİN BELİRTİLERİ NELERDİR?
Dikkat Eksikliği Bozukluğu ve konsantrasyon olamama belirtilerini şu şekilde tanımlanır;
Dikkat Eksikliği Bozukluğu’nu yaşayan kişi aşağıdaki maddelerin en az altısını karşılaması gerekir:
Çoğu zaman dikkatini ayrıntılara vermez ya da okul ödevlerinde, işlerinde ya da diğer etkinliklerde dikkatsizce hatalar yapar
Çoğu zaman üzerine aldığı görevlerde ya da oynadığı etkinliklerde dikkati dağılır
- Doğrudan kendisi ile konuşulduğunda çoğunlukla dinlemiyormuş gibi görünür
Çoğu zaman yönergeleri izlemez ve okul ödevlerini, ufak tefek işleri ya da işyerindeki görevlerini tamamlayamaz
- Çoğu zaman üzerine aldığı görevleri ve etkinlikleri düzenlemekte zorluk çeker
- Çoğu zaman sürekli zihinsel çabayı gerektiren görevlerden kaçınır, bunları sevmez ya da bunlarda yer almaya karşı isteksizdir
- Çoğu zaman üzerine aldığı görevler ya da etkinlikler için gerekli olan şeyleri kaybeder (örneğin, oyuncaklar, okul ödevleri, kalemler, kitaplar ya da araç-gereçler)
Çoğu zaman dikkati dış uyaranlarla kolaylıkla dağılır
Günlük etkinliklerinde çoğu zaman unutkandır.
DİKKAT EKSİKLİĞİNİN BİRLİKTE GÖRÜLDÜĞÜ BAŞKA BOZUKLUKLAR DA VAR MIDIR?
*Dikkat Ekiskliği Bozukluğu ile benzer belirtiler gösteren gelişimin normal evreleri ve bazı kompleks bozukluklar vardır.
*Bu bozukluklardan bazıları, orta derecede zihinsel gerilik, spesifikbeyin rahatsızlıkları, antisosyal davranış örüntüsü, özgül öğrenme güçlüğü, depresyon, kaygı bozuklukları, vs…
DİKKAT EKSİKLİĞİNİN İNİŞ VE ÇIKIŞLARI
*Çocuk her iki sınava da aynı şekilde çalıştığı halde birisinden 95 alırken diğerinden 45 almaktadır. Burada sanki çocuğun zihni ikinci sınavda tatile çıkmış gibidir
*Hem aile hem de okuldaki öğretmenleri çocuğun bu performansı karşısında şaşırırlar ve akılları karışır.
*Özellikle de bir bilgisayar oyunu karşısında saatlerce oturabilmesine rağmen sınavlarda aynı sabrı gösterememesini tembellik olarak algılayabilirler.
*Fakat burada çocuğun ya da yetişkinin TV ya da bilgisayar karşısında saatlerini verebilmesinin iki sebebi vardır:
*Bunlarda birisi bilgisayar oyununun dikkatini uzun süre verebilmesini sağlayan sürekli bir hareket / mekanizma olmasından kaynaklanmaktadır.
*İkinci olarak da, bu çocukların ya da yetişkinlerin azim/sebat gösterme özellikleri belirgindir.
*Bilgisayar oyununa kilitlenirler ve dikkatlerini bir noktadan diğerine geçirmekte zorluk yaşarlar.
*Ne var ki okulda dersi dinlemekte aynı sebatı gösteremezler.
*Sürekli dikkatleri başka bir yerdedir, kısa süreli derse verirler, sonra tekrar başka işlerle uğraşmaya devam ederler.
*Fakat tüm DEB’li çocuklar kuralları çiğnemez. Ders süresince kuralları çiğnemeden sıralarında oturur, hayallere dalar ve sessiz olurlar.
*Aileler çocuklarının yalnızlıklarından ve sessizliklerinden endişe duyarlar.
*Bu çocuklar genellikle kızdır ve sıklıkla tembel, depressif ve hayalci olarak adlandırılırlar.
*Genelde DEB si olan çocuklar, çevrelerinde olan bitenden haberdar değillerdir.
*Bu çocuklar genelde içedönük, sessiz ve uzak çocuklardır.
*Genellikle sosyal ipuçlarını kaçırırlar, ve sosyal uyum için ekstra bir yardıma da ihtiyaç duydukları olur.
ÇOCUKLUKTAN YETİŞKİNLİĞE DİKKAT EKSİKLİĞİ
Yapılan araştırmalar, çocukluk çağında başlayan DEB’nin %80’inin erişkinlikte de devam ettiği ortaya konulmaktadır.
Araştırmalar göstermektedir ki toplumun %1-2 ‘sinde (kadın ve erkek) dikkat eksikliği bozukluğu görülmektedir.
Dikkat eksikliğinin sıklıkla birlikte görüldüğü rahatsızlık “hiperaktivite”dir. Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite’nin (DEHB), çocuklarda görülme oranı %4 olarak düşünülürken bu oranın yirmili yaşlarda %0.8 olduğu, ve 40 yaşlarında da %0.05 oranına ulaştığı görülmüştür.
Bir başka çalışmada ise yetişkinlerde DEHB’ nun toplam yetişkin oranın % 2 sini oluşturduğunu bulmuştur.
Hiperaktif çocukların 2/3’ ünde hastalığın en az bir semptomu erişkin dönemde de devam etmektedir.

I.DİKKAT EKSİKLİĞİ
HİÇBİR ZAMAN
O
HEMEN HİÇ
1
ÇOK AZ
2
BAZEN
3
SIKLIKLA
4
OLDUKÇA SIK
5
Kendisiyle konuşulurken dinlemiyormuş gibi gözükür
 
 
 
 
 
 
Okul ödevlerinde dikkatsizce hatalar yapar
 
 
 
 
 
 
Dikkat gerektiren görevlerden kaçınır ya da sevmez
 
 
 
 
 
 
Dikkatini kısa süreli verebilir
 
 
 
 
 
 
Organize olamaz
 
 
 
 
 
 
Eşyalarını kaybeder
 
 
 
 
 
 
Kişisel eşyalarını korumakta zorluk yaşar
 
 
 
 
 
 
Kolaylıkla dağılır
 
 
 
 
 
 
Günlük aktivitelerini çabuk unutur
 
 
 
 
 
 
Verilen görevleri tamamlamakta zorlanır
 
 
 
 
 
 
Çabuk sıkılır
 
 
 
 
 
 
Gün içinde dalar gider
 
 
 
 
 
 
Düşük enerjisi vardır
 
 
 
 
 
 
Enerjisi ve motivasyonu düşüktür
 
 
 
 
 
 
Sıklıkla bir aktiviteyi bitirmeden diğerine geçer
 
 
 
 
 
 
Konsantre olmakta zorlanır
 
 
 
 
 
 
Çalışırken uykuya dalar
 
 
 
 
 
 
Çalışmasını devam ettirmekte başarısızdır
 
 
 
 
 
 
Verilen yönergeleri takip etmekte başarısızdır
 
 
 
 
 
 
Başta heyecanlı görünmesine rağmen verilen görevi bitirmekte zorlanır
 
 
 
 
 
 
Öğrenme güçlüğü yaşar
 
 
 
 
 
 

YETİŞKİNLERDE DİKKAT EKSİKLİĞİ TARAMA TESTİ
Test, “hiçbir zaman”, “hemen hiç”, “çok az”, “bazen”, “sıklıkla”, “oldukça sık” olmak üzere 5 bölüme ayrılmıştır. Kendiniz için en doğru bölümü işaretleyiniz. Ardından, verilen puanları toplayarak 115’a bölünüz. Çıkan % sonuç eğer 70-100 aralığında ise dikkat eksikliği olma olasılığı yüksektir. 
II. DİKKAT EKSİKLİĞİ
HİÇBİR ZAMANO
HEMEN HİÇ1
ÇOK AZ2
BAZEN3
SIKLIKLA4
OLDUKÇA SIK5
Kendisiyle konuşulurken dinlemiyormuş gibi gözükür
 
 
 
 
 
 
Okul ödevlerinde dikkatsizce hatalar yapar
 
 
 
 
 
 
Dikkat gerektiren görevlerden kaçınır ya da sevmez
 
 
 
 
 
 
Dikkatini kısa süreli verebilir
 
 
 
 
 
 
Organize olamaz
 
 
 
 
 
 
Eşyalarını kaybeder
 
 
 
 
 
 
İşlerini genellikle erteler
 
 
 
 
 
 
Kolaylıkla dağılır
 
 
 
 
 
 
Günlük aktivitelerini çabuk unutur
 
 
 
 
 
 
Verilen görevleri tamamlamakta zorlanır
 
 
 
 
 
 
Çabuk sıkılır
 
 
 
 
 
 
Gün içinde dalar gider
 
 
 
 
 
 
Düşük enerjisi vardır
 
 
 
 
 
 
Enerjisi ve motivasyonu düşüktür
 
 
 
 
 
 
Sıklıkla bir aktiviteyi bitirmeden diğerine geçer
 
 
 
 
 
 
Konsantre olmakta zorlanır
 
 
 
 
 
 
Çalışırken uykuya dalar
 
 
 
 
 
 
Teslim gününe işlerini bitirmekte ve yetiştirmekte zorlanır
 
 
 
 
 
 
Diğerlerine göre başarısızdır
 
 
 
 
 
 
Direktifleri takip etmekte zorlanır
 
 
 
 
 
 
Başta heyecanlı görünmesine rağmen verilen görevi bitirmekte zorlanır
 
 
 
 
 
 
En iyi baskı altında ya da bitiş tarihi belli olan işlerde çalışır
 
 
 
 
 
 

DİKKAT EKSİKLİĞİNİN GİDERİLMESİ
·   Metaterapi ön plandadır.Metaterapi ile  dikkat eksikliği semptomları büyük oranda kontrol altına alınabilmektedir.
·  Gerekirse Metaterapinin yanında  ek olarak metaprogram  ile dikkat süresini artırma ve davranışçı yaklaşımlar vardır.Metaterapinin  ne kadar devam edeceği 12 saat 4 ayrı meta-seansların fenomenojik yaklaşımlarıyla devam etmesine göre tespit edilir.
·  Çocuklar için ailenin yönlendirilmesi önemlidir. Genelde bu tür çocukların sosyal ilişkileri bozulur ve sorun yaşama ihtimalleri yüksektir. Ders başarısızlığı da bu duruma eklenince çocuğun kendine olan özgüveni azalır, alınganlığı artar. Bu nedenle ailenin ve çocuğun meta-sosyal açıdan desteklenmesi çok önemli bir konudur.
·  Metaterapi çocuklarda özellikle Dikkat Eksikliği (DEB) Bozukluğu’nun giderilmesinde, çocuğa dikkatini yoğunlaştırma ve sürdürebilme becerisi kazandırmak amacıyla kullanılmaktadır. Meta-programlar  ile DEB’li çocuklara, gevşemiş fakat odaklamış, dikkatle en uyumlu beyin dalgalarını üretmeleri öğretilmektedir. Aynı zamanda çocuk, metaterapi uygulaması sırasında, dikkatini su fenomenine yoğunlaştırmaktadır. Bu sırada dikkatini odaklamayı ve aynı zamanda sürdürmeyi öğrenmektedir. Çocuk kendisini kontrol edebildiğinin bilincine varmaya başladıkça dürtü kontrolünü de sağlamış bulunmaktadır.
·  Diğer bir yaklaşım  programı ise ‘Meta-program Test Sistemi’nin bir parçası olan Zihinsel gelişim programıdır, ”Konuşma-algılama ve yaklaşım gibi kişisel gelişim  Modülleri”nden oluşur. Meta-program  bir zihin geliştirme programıdır. “Unutkan ve dalgın oldum, anlamakta güçlük çekiyorum, çocuğum dikkat ve öğrenme bozukluğu gösteriyor,….” gibi yakınmaları olanlara yardım amaçlı bir programdır. Beyin ‘Check Up’ programı dahilinde önce kişinin anlama-kavrama, dikkat ve bellek gibi bilişsel işlevlerdeki performansı  testlerle ölçülür ve sonuçlar değerlendirilir. 
Meta-dürtü programı (Dikkat Oyunu) Çocuklarda hiperaktivite, dikkat eksikliği, öğrenme güçlükleri , dürtü kontrol bozuklukları gibi ruhsal  rahatsızlıklarda çocuğun dürtü kontrolünü sağlaması ve dikkat süresini uzatmasını öğretmeye yönelik geribildirim sürecidir.Metaterapi çalışmaları bünyesinde kullanılan bir çalışmadır..Çocuğun tepki hızını, dikkatini sürdürme becerisini, dürtü kontrolünü geliştirmeye yönelik egzersizler içerir.
ÇOÇUĞUNUZ VEYA SİZDE DİKKAT EKSİKLİĞİ VEYA BİR ŞEYE KONSANTRE OLAMAMA SORUNU VARSA ETKİLİ META-PROAGRAM SEANSLARI İÇİN INTERNATİONAL SPECİAL METAPHYSİCS ACADEMY ARAYIN...
 

 

Çocuk ve Ergen Problemlerine Alternatif (Metaterapi) Seans ve Uygulamalar
Çekingenlik, sosyal ortamlardan kendini geri çekme, epey yakını dışındaki diğer insanlarla eşdeğer ortamı paylaşmaktan çekinme, farklı insanlarla bir ilişki sebebiyle girmek istememe, başkalarınca olumsuz değerlendirilmeye aşırı hassas olma gibi, davranış ve düşüncelerle açıklanabilir. Çekingen çocuklar, anneleri veya devamlı bağımlı oldukları şahıs dışında asla kimseyle sosyal ilişki  kurmak istemezler. Annelerinin yanından ayrılmazlar. Birisi onlara yaklaşmaya çalışırsa ondan kaçıp uzaklaşırlar. Annelerinden ayrıldıklarında ilk tepkileri ağlama olur. Bu çocuklar, yaşıtları birlikte ilişki kurmada zorlanırlar, arkadaşları birlikte ile olmaktansa ancak kalmayı tercih ederler, yaşıtlarından çekinirler, birtakım hallerde kendilerinden küçüklerle bir araya gelebilirler.
Çekingen çocuklar, birbirini sözlü bir şekilde ifade etmekten çekinirler, kendilerine sual sorulduğunda çoğunlukla cevaplandırmaktan kaçınırlar, başlarını öne eğerler, ender hallerde de göz ya da baş hareketi birlikte cevaplandırmakla yetinirler. Çekingen çocuklar, genellikle güvensiz ve huzursuz çocuklardır, bazılarında saldırganlık duyguları da görülebilir. Çekingen çocuklar, okul ortamı ya da arkadaş grubu içinde olduklarında oyuna katılmak isteseler de kendilerinde bu cesareti bulamazlar. Elbet birisi onları elinden tutup oyuna sokmalıdır, oyuna girdikten sonraları da bahtiyar oldukları görülür. yepyeni bir durum, yepyeni bir hadise, yepyeni bir ortam onları epey tedirgin eder.
Çekingen çocukların çoğunun sınıfta sevdikleri bir mekan bulunur. Bu mekan çoğunlukla faaliyetlerden, kalabalıktan ırak ve rahatça oturabilecekleri bir minder üstü ya da düz bir yerdir. Burada olup biten şeylerin çoğuna karşı ilgisiz ve birçoğundan habersiz görünürler. Onların epey az şeye karşı alaka gösterdikleri ve birbirini rahatlatmak sebebiyle genellikle parmak emdikleri, ileri geri sallandıkları, tırnak yedikleri ya da kendi saçlarını ve kulaklarını çektikleri görülür.
Çocuklarda Çekingenlik Davranışı
Çekingenlik sözlük anlamıyla, kişilerin başkalarıyla konuşurken veya yardım isterken yaşadığı güven yetersizliğidir. Burada söz konusu olan güven yetersizliği, davranışlarınızı kısıtlayan, Hakkımda ne düşünülür? Ya yanlış bir şey yaparsam ne olur?gibi gerçekçi olmayan düşünce ve davranış biçiminde kendini gösterir.Metafizik uzmanı Gökhan Hani;Çekingenliğin her yaşta görülebileceği bir gerçektir ancak temelinde çocukluk yaşantılarının olduğu ve yetiştirilme, güven aşılama, sorumluluk verme aşamalarında yerleştiği düşünülürse, çocuklarınızı yetiştirirken, ne yaptığınızı fark etmeniz, doğru davranış biçimlerini kazanmanız çok önemlidir,diyor.
Çocuğum Çekingen mi?
Çocuğunuz, çoğu zaman yabancılar karşısında ismi sorulduğunda, kendisine yaklaşmaya çalışıldığında kaçabilir, utanabilir. Kimi çocuklar yabancılarla çok rahat ilişki kurarken kimisi de ağlar, arkanıza saklanır, ortamdan uzaklaşmak ister. İnatla susar, sesleri çok kısık ve zorla çıkar, yabancı bir ortamda yerinden kıpırdamaz, ebeveynlerinin yanından ayrılmak istemez, hatta yaşıtlarıyla oynamak bile çocuğunuz için çok zordur. Bu tür çocuklar anne-babalar tarafından aslında çok kolay fark edilirler ancak yorum çoğu zaman yanlış olur. Yabani,çok sessiz,inatçı vb gibi yakıştırmalarda bulunulur. Bazen de bu durumdan memnun olan ebeveynler görürüz, Benim çocuğum çok usludur, yanımdan ayrılmaz, ağzı var dili yok gibi gurur duyduklarını gösteren ifadelere rastlarız. Aileyi yormuyordur, sessiz, sakin bir çocukları vardır ve hatta bir çocuğun olması gereken de bu değil midir? Kimi ailelerde ise bu durum çok sert karşılanır, çocuk her ortamda zorlanılır, eleştirilere maruz kalır. Çocuğun halinden memnun olunmadığından;(Kime çekti bu çocuk bilmem ki), (Bizde kimse böyle değil di) şeklinde ifadeler duyulur.
Çocuklarınızdan, girdiği her ortamda aynı davranış biçimini göstermesini beklememelisiniz. Elbette çocuklarınız arasında davranış biçimleri açısından farklılıklar olacaktır. Büyük çocuğunuz çok girişken, diğer kişilerle çok kolay iletişim kurabilen bir çocukken, küçük çocuğunuzun sessiz, olması oldukça doğal bir durumdur. Bu durumu çekingenlikle karıştırmamalıyız. Sizin endişelenmenizi gerektiren asıl çekingenlik, özellikle daha ileriki yaşlarda okul döneminde görülen çekingenliktir. Çocuğunuz, girdiği her yeni ortamda, karşılaştığı her yeni durumda kendisine güvenmediği için aşırı çekingenlik gösterebilir. Bu çocuklar özellikle okul döneminde çok sorun yaşarlar. Aile ortamında o zamana kadar sessiz olarak gözlemlenen çocuğunuz genellikle oyunlara katılmaz ya da arkadaşının veya öğretmeninin ısrarıyla olur, derste bir varlık göstermez, hiçbir sorumluluğa girmez, ödevlerini yapmaz. Ayrıca üzerinde devamlı bir ürkeklik hali söz konusu olur. Aşırı çekingenliğinden dolayı öğretmeninden tuvalete gitmek için izin isteyemeyip altına kaçırabilir. Bu da çocuğunuzun akademik ve sosyal yaşantısını oldukça olumsuz etkileyen bir sorundur. Bazı ileri vakalarda saldırganlık, parmak emme, ileri geri sallanma, kendi saçını, kulağını çekme gibi davranış problemleri eşlik eder.
Çocuğunuzda görülen çekingenliğin en önemli nedeni eksiklik ve güven duygusudur. Güven duygusu çocuğunuzun güçlü bir kişiliğe, yüksek bir egoya sahip olabilmesi için gereklidir. Buradaki güven ile hem kendisine hem de size duyduğu güven kastedilmektedir. Kendine güven duygusu; ne olursa olsun, ne yaparsa yapsın kendisinin iyi bir çocuk olduğuna dair inancını, size duyduğu güven ise her ne olursa olsun, sizin tarafınızdan sevileceğine, korunacağına olan inancını göstermektedir. Sevginizin azalmayacağını, size her zaman güvenebileceğini hissetmek ihtiyacı içindedir. Bir şey yapmasına izin vermediğinizde hep haksız ve yanlış olduğunu hissettirmeden, sevginizin devam ettiğini bilmesi yeterlidir. Anne-babası olarak ona olan sevginiz ve şefkatiniz asla kaybolmayacaktır.
Güven duygusu yaşamın ilk yıllarında temeli atılan bir duygudur. Bebekken onu hep korudunuz, ihtiyaçlarını giderdiğinizden dolayı, büyüdüğünde de bu şefkat ve korunmaya ihtiyaç duyacaktır. Karşılaştığı güçlükler ve yeni durumlar karşısında karar alabilmesi gerekmektedir. Bu da sorumluluk ister ve sorumluluğu ihtiyaç duyduğu güven duygusu ile taşıyabilir. Anlayış ile takip edeceğiniz ve hep yanında olacağınıza inandırdığınız çocuğunuz, bilmediği durumlara da korkmadan, çekinmeden göğüs gerebilir ancak ne kadar sevgi ve ilgi dolu olsalar da anne babalar bilmeden, istemeden bu güven duygusunu zedeleyebilirler.
Çocuğa aşırı ilgi ve ihtimam göstermek, onun yerine kendisine hiç fırsat vermeden ihtiyaçlarını gidermek, hata yapmasına izin vermemek, her hareketini düşersin, kırarsın diye engellemek veya engellemeye çalışmak, sorumluluk vermeyerek, yanlış bir şey yaptığında şiddet göstermek veya artık seni sevmiyorum, ben senin annen değilim diye tepki göstermek, yaptığı her faaliyeti olmadı, bak işte yapamadın, beceremedin, bırak ben yapayım" diyerek eleştirmek şeklinde bitmeyen düzeltmeler, uyarılar ve şikayetlerinizle bilmeden, istemeden bunaltırsınız. Bu tür kişiler aşırı mükemmeliyetçi, hata toleransı olmayan, sürekli çocuğundan beklenti içerisinde olan kişilerdir. Çocuğunuzun kendisine tereddütle yaklaşmasına, bir şey beceremediği inancına sahip olmasına, karar vermekte zorlanmasına neden olurlar. Bu tür davranışların altında çocuğunuza yüklediğiniz düşünce biz seni onaylamıyoruz! düşüncesidir, annesi, babası bile onaylamazken yabancılar onu nasıl beğenebilir?
Çocuğunuz, ona daima yol göstereceğinizden emin olmalı ve yanında olduğunuzu bilmelidir. Ayrıca hep haksız olduğu vurgulanmamalıdır. Büyükler de yanılabilir, hata yapabilir. Küçük olması hep haksız olduğunu göstermez. Bu durum zaten sonsuza dek sürmeyecektir. Kendi kendine karar vermeye başladığında onu daima kontrol etmenize gerek kalmayacaktır.
Çekingenlik ve Utangaçlık, Bir Hastalık Mıdır?
Aşırı derecede çekingenlik, utangaçlık bir ruhsal bozukluktur. Türkiye de ve bazı gelişmemiş ülkelerde daha fazla çekingen insan vardır. Bizim kültürümüzde "Sessiz, uysal itaatkar" çocuk hep teşvik edilmiştir. Örneğin; "Kız gibi oğlan, çok sakin, uysal." lafı Anadolu da çok yaygındır.
Çekingen- kaçıngan kişilik bozukluğu ve sosyal fobik bozukluk başlıca iki çekingen yapıyı temsil eder.
Yaklaşık toplumdan %10 kadar insan bu sorunla karşı karşıyadır.
Çekingenlik, utangaçlık ve sıkılganlığın kaynağı; genetik, silik anne- baba modeli, otoriter ebeveynlerin varlığı, aşırı koruyucu kollayıcı ve hep eleştiren anne-baba modeli vb
En büyük nedenler aileden ve çevreden kaynaklanır.
Anne- babanın her ikisi veya biri aşırı evhamlı, titiz, koruyucu- kollayıcı ise ; sürekli çocuğunu kollamaya,göz önünden ayırmamaya çalışır. Yada çocuğun yaptığı işler beğenilmeyip hep eleştiriyor ve küçümseniyorsa , diğer çocuklarla kıyaslanıyorsa veya çocuğa her yanlışında dayak atılıyorsa bu çocuklar potansiyel çekingenliğe adaydır.
Çocuğun kendine güvenli, girişimci olabilmesi için teşvik edilmesi, iltifat edilmesi gerekir. Çocuğun sırtını sıvazlamak, aferin demek onu motive eder. Çocuğa uygun ve kesinlikle zararlı olmayan şeylerde ona uymak ve onun tercihlerine saygı göstermek çocuğun yeteneklerinin gelişmesi için özgür ve öz denetime dayalı bir disiplin anlayışı olmalıdır. Çocukla hem oynamalı hem eğlenmeli hem de ciddi konularda ilgilenilmelidir.
Aşırı derece de çekingen ve utangaç olan çocuklar ; gençlikte de, yetişkinlikte de bu sorunla iç içedir.
Çekingenliğin Nedenleri
Çekingenliğin bütün durumda geçerli olabilecek kesin bir nedeni yoktur. niçinler kişiden kişiye değişebilir. Bu nedenleri şöyle açıklayabiliriz.
Kişiliğin oluşumunda en büyük hisse çoğunlukla ana-babaya aittir. Çocuğun fikirlerini, inançlarını ve davranışlarını büyük ölçüde ana-baba şekillendirir. Çekingenliğin ortaya çıkışında da ana babanın karakter özellikleri ve çocuk yetiştirme tarzlarının büyük etkisi bulunur. Ailenin aşırı koruyucu bir tutum içinde bulunması çocuğun pasifize olmasına yol açabilir ve böylelikle kendi başına kararlar alıp uygulamaktan korkan çekingen fertler yetişir.
Ezilen, sövülen, dövülen, aşağılanan, ufak görülen, alay edilen bir çocuğun içinde "Sen, değersizsin; sevilmeye layık değilsin." mesajı mekan edinir. Kendisini ezilmiş hisseden, değersiz bulan, sevilmeye layık görmeyen biri de insanlarla kontak kurarken rahat davranmakta zorlanır ve çekingen, pısırık bir kimliğe bürünebilir.
Olduğu gibi kabul edilmeyen, nasıl olduğuna değil, nasıl olması gerektiğine ehemmiyet verilen, sözleri önemsenmeyen, duygularını olduğu gibi ifade etmesine müsaade verilmeyen, ana babasının istediği kalıplara girmek zorunda bırakılan bir çocuk zamanla kendi özünden kopar ve kendine yabancılaşır. Böyle davranılan çocuğun da kendi başına girişimlerde bulunup sorumluluk alması kolay olmaz. Çocuğun çabasına karşı tepkisiz kalmak, onu hiçbir biçimde yönlendirmemek, çekingenliğin nedenlerindendir.
Çocuğun kendisi bir şeyler yapmak ister ve bunu başaramazsa veya bir işe başlamadan önce başarısızlık korkusu hissederse çekingen olur.
Çevrenin çocuktan beklentileri yüksekse ve bu beklentileri yerine getiremiyorsa; çocuk kınanıyor, eleştiriliyor, başkalarıyla kıyaslanıyorsa; yaptıklarında hep bir kusur aranıyor, hatalarına hoşgörü gösterilmiyorsa bu çocuk muhtemelen çekingen olur.
Çekingen olan çocukların birinci dereceden akrabalarında da çekingenlik görülme oranının yüksek olması genetik yatkınlığa ispat bir şekilde gösterilebilir. Aile üyelerinin birbirlerine eşdeğer şekilde çekingenliğe yatkın özelliklere sahip olmalarının nedeni, ana babaların tutum ve davranışlarının çocuk tarafından kopya edilip benimsenmesinde aranabilir.
Altyapısı önceden hazırlanmış olan çekingenlik, ara sıra belirli bir olaydan sonraları gün yüzüne çıkmış ve yerleşmiş mümkün. mesela talebe sınıfta ders anlatırken bir yanılgı yapmış ve arkadaşları ona gülmüştür. O da ufak düştüğünü, rezil olduğunu düşündüğü sebebiyle utanç hissine kapılmış ve bedensel belirtiler göstermiştir. bir dahaki sefere ders anlatmak sebebiyle yine tahtaya çıktığında önceki deneyimi olumsuz beklentilere yol açacak, bulunduğu ortam duygularını tetikleyecek ve bu kez eşdeğer bir yanılgı yapmasa ve kimse ona gülmese dahi o yine eşdeğer şeyleri yaşayabilecektir.
Çekingen Çocuklar ve Gençler Günlük Hayatta ne gibi Zorlularla Karşılaşırlar?
- Öğrenci ise tahtaya kalkamaz
- Soruları bildiği halde parmak kaldırmaz
- Öğretmen kaldırıp soru sorarsa aşırı heyecanlanır yüzü kızarır ve kekelemeye başlar ve dili dolanır. Bildiği halde şaşırıp yanlışlar yapar. Çok utanır. Arkadaşlarına ve öğretmenine karşı rezil olduğunu düşünür, bazen okula bile gitmek istemez.
- Bu çocuklar arkadaş edinemezler, hep yalnızdırlar veya çok azının bir- iki arkadaşı vardır.
Karşı cinsle iletişim kuramazlar.
Yüzleri kızarır, elleri titrer çok heyecan yaparlar.
- Kalabalık bir ortamda kendilerini izleniyor gibi hissedip, bakışların üzerinde olduğunu zannederler. Bu nedenle bu tür ortamlarda bulunmamaya dikkat ederler. Zaruri ise o ortamın en kuytu sote yerini bulup  gizlenmeye çalışırlar.
Bazı çekingen çocuklar sürekli eve kapanırlar.Bilgisayar, İnternet başında sanal alem bağımlısı olabilirler.
- Bu gençlerin %40'ı zamanla depresyon geçirebilirler.
%10-15'i alkol bağımlısı olabilirler.
%40'ı yaşamları boyu evlenemezler, bekar kalırlar. Çünkü karşı cinsle iletişim kuramazlar ve o kız isteme törenleri, nişan, nikah onlara işkence gibi geldiğinden bekar kalırlar.
- Bu gençler çalışmaya başladıklarında, genelde masa başı ve geride insanlarla göz göze iletişim olmayacak şekilde iş tercih ederler.
Hak ve hukuklarını arayamazlar.
İnsanlara hayır diyemezler.
- Güçlü, etkili insanların çekim alanlarına girip onların her dediğini yapabilirler.
Marjinal, ideolojik, tarikat ideolojilerine kapılabilirler.
Kendisini tanımaya bir şehre yada ülkeye göç edebilirler.
-İleride uyuşturucu bağımlılığına veya dışarda uyuma alışkanlıklarını edinebilirler.
-Eşcinsel bir yapı karakterize edebilir ve bunu saklama ihtiyacı duyabilirler.
Bu Durumda Olan Çocuklarımıza Ne Yapılmalı Nasıl Yardımcı Olunmalıdır ?
Bu çocuklarımız eleştirilmemeli, sosyal olmaya zorlanmamalı
Çocuğu- genci anlamaya yönelik yaklaşmalı, onun açılmasına yardımcı olunmalı
- Eğer hatalar varsa süratle düzeltilmeli
- Çocuğu olan ailelerle diyalog arttırılarak doğal karşılanma, kaynaşma sağlanmalıdır.
Küçük sorumluluklar verilerek başarı için yüreklendirilmeli, teşvik edilmelidir.
Eğer çocuğunuzda çekingenlik varsa, çocuğunuzdaki bu çekingenliği önemseyin. Çünkü bütün yüz çocuktan 10'u aşırı çekingenlik sorunuyla karşı karşıya kalıyor.
Çocuğun çekingenlik sorunundan kurtulması sebebiyle, önce teşvik ve iltifat edilmesi gerekir. Çocuğun sırtını sıvazlamak, "aferin" demek onu motive eder. Çocuğun elverişli tercihlerine saygı gösterilmelidir. Çocuğun yeteneklerinin gelişmesi sebebiyle hür ve öz denetime dayalı bir disiplin anlayışı geliştirmelidir. Çocukla hem oynamalı, hem eğlenmeli, hem de ciddi konularda ilgilenilmelidir.
Bu çocuklar devamlı eleştirilmekten kaçınılmalı, sosyal olmaya zorlanmamalıdırlar. Bu mesele hemen ve kolayca halledilebilecek bir mesele değil, ufak adımlarla ve zamanla yalnız üstesinden gelinebilecek bir sorundur. Unutmamanız gereken şey, çocuğunuzun sınırlarını aşarak göstermiş olduğu bütün ayrıntıyı fark etmeniz ve yüreklendirmenizdir.
Çocuğunuzu çekingen gibi algılamayın. Bu etiket sizin beklentilerinizi yansıtır. bütün vakit değişmesini istediğiniz özelliğini vurgulamak yerine, bütün vakit onun iyi yönlerinden söz edin.
Çekindiği durumlara zorla onu itmeyin. Bu ona çekingenlikten kurtulması sebebiyle yardımcı olmaz. Aksine bu duygularının daha da derinleşmesine sebep olur. Ona sadece kendine güvenini kazanmasını ve reddedilme korkusunu yenmesini öğretin.
Çekingen çocuğunuzu korumanız altına almayın. Bunun yerine ona yardımcı olun, gereksinim duyacağı davranışları öğretin ve bunları deneyebileceği ortamlar yaratın. Öncelikle bağlantılı olduğu kişiden kopmasına yardım etmek, sonraları bir arkadaşla ile olmasına fırsat vermek, arkasından da bir arkadaş grubu veya etkinlik grubuna, mektep ortamına girmelerini sağlamak gerekir. Başarılı ve bahtiyar olacakları bir alanın keşfedilmesi de onları huzurlu kılar.
Çekingen çocuğun ahenk sorununun giderilmesinde öğretmene ve okula düşen birtakım sorumluluklar da bulunur. Öncelikle muallim, çocuğun kabuğundan çıkmakta güçlük çekeceğini kabullenmeli ve sabırlı olmalıdır. Çocuğu ilk günden faaliyete katılması sebebiyle zorlamamalıdır, hoşlandığı faaliyetleri bir süre karşıdan izlemesine müsaade verilmelidir. vakit vakit bir köşede ancak oynamasına müsaade verilmelidir.
Öncelikle öğretmen kendisi çocukla diyalog kurmalı, sonraları tek arkadaşla diyalog kurması sağlanmalıdır. Çekingenlikten kurtulabileceği su, kum, kil, çamur, boya gibi malzemeleri kullanmaya teşvik edilmelidir. Yaratıcı faaliyetlere yönlendirilmelidir. Çocuğa başarı ve deşarj alanları bulunmalı, en küçük bir başarısında muallim tarafından yüreklendirilmelidir.
Düzenlenmiş etkinlikler esnasında çekingen çocuklar sebebiyle ne yapılabilir?
Çekingen çocukların bazıları sizin onunla küçük ilgilenmenizle açılıp konuşmaya başlarlar. Sınıfınızda nasıl bir davranış istediğini bilen fakat işbirliği yapmak istemeyen çekingen bir çocuk bulunabilir. Bu çocuk yepyeni faaliyetlere başlamaktan korkan ve bundan dolayı sizden fazladan teşvik isteyen bir çekingen çocuk mümkün. Bu çocuğun herhangi küçük bir gayretinden dolayı aferin diyerek ya da başını okşayarak takdir ediniz. İşinde ufakta olsa birtakım başarılar elde ettikten sonraları işbirliği yapmak ona daha kolay gelir.
Halka şeklinde çalışma esnasında çekingen çocuk sebebiyle ne yapılabilir?
Halka şeklinde çalışmaya katılması sebebiyle çocuğa baskı yapmak iyi değildir. Bu çocuklara karşı yavaş ve onlardan az iş isteme şeklindeki bir yaklaşım çoğunlukla daha epey etkilidir. Çocuğa yapılanları seyretmesi konuşulanları dinlemesi sebebiyle müsaade verilmelidir. Çocuğun isteğine ya da sorusuna hemen yanıt verilmeli fakat bu onu susturacak biçimde bir yanıt olmamalıdır. Çocuğun kendine karşı güveni arttıkça grup çalışmasına daha istekli olacaktır.
Öğretim esnasında çekingen çocuk sebebiyle ne yapılabilir?
Bireysel dikkat gösterilir ve bireysel talimat verilirse çekingen çocuk verilen işi en iyi biçimde yapabilir. Siz çocuğun işine karışmayan ve onu sakinleştiren biri bir şekilde görülürseniz daha faydalı olacaktır.
Dışarıda oyun esnasında çekingen çocuk sebebiyle ne yapılabilir?
Dışarıda oynanan oyunlar çocukların; sosyal becerilerinin, akranları arasında etkileşimin, anlama becerilerinin gelişmesine yardımcı olur. Çekingen çocuk dışarıda hususi bir dikkati gerektirir. Bu durumda çocuğu birkaç yalın etkinlik içine sokmayı denemelisiniz. Çocukta birkaç beceri elde ettikten sonraları faaliyetleri diğer becerileri de içine alarak genişletebilirsiniz. Yavaş yavaş bütün defasında bir çocuk olması şartıyla diğer çocukları da faaliyete sokabilirsiniz.
Düzenlenmiş oyun esnasında çekingen çocuk sebebiyle ne yapabilirsiniz?
En iyi tutum, işbirliği yapması sebebiyle çocuğa baskı yapmamaktır. yalnızca faaliyeti seyretmesi ve anlaması sebebiyle vakit ayrılmalıdır. Çocuk konuya karşı alaka göstermeye başladığı vakit bireysel talimat verilerek çocukla ilgilenmeye başlanmalıdır. Bu ilgilenme yerini yavaş yavaş çocuğun diğer çocuklarla yapacağı etkileşime bırakmalıdır. Çekingen çocuğun diğer çocuklarla yapacağı etkileşimin sözle olacağı beklenmemelidir.
Serbest oyun esnasında çekingen çocuk sebebiyle ne yapılabilir?
Serbest oyun çekingen çocuk sebebiyle epey değerli bir faaliyettir. Bu faaliyette çocuğun diğer çocukların oyunlarını seyretmesi onlarla etkileşimde bulunması serbesttir. Çocuğu gözlemek çocuğun ilgilerini öğrenmeye yardım eder. Öğrenince çocuğa zevk alabileceğini düşündüğünüz birkaç oyun öğretebilirsiniz. Çocuk arkadaşlarının yanında onlarla açıkça görülen bir ilişki kurmadan eşdeğer faaliyetlerde bulunursa, çocuğun onlarla hakikat bir etkileşim sebebiyle ilk adımı attığını bilmelisiniz.
Müzik ve fotoğraf çalışmalarında çekingen çocuk sebebiyle ne yapılabilir?
Bazı çocukların fotoğraf ve musiki faaliyetlerine pek yatkınlıkları yoktur. ama onları çekici bulurlar. Bu faaliyetleri bir süre izledikten sonraları huzursuz bir çocuk kendi isteğiyle faaliyete katılabilir. Bu durumda çocuğun faaliyete katılması sebebiyle sıkılmadan kibarca teşvik edebilirsiniz, baskıdan sakınılmalıdır.
Çoğu vakit çocuk kendi haline bırakılıp, sadece ilk adım sebebiyle teşvik edilmelidir. Bunun yanında her çocukları eşdeğer görmemek, bütün çocuğun kendine has özelliklerini, duygularını ve davranışlarını kabul edip, ona göre davranmak yerinde olacaktır.
Çekincen,utangaç ve içe kapanık çocuklar için Kişisel ve ruhsal gelişim temelli metaterapi ve mental terapi mantelitesinde alternatif yaklaşımlardan destek almak istiyorsanız.
İnternational Special Metaphysics Academy Kişisel ve ruhsal gelişim merkezimiz üyesi Metafizik uzmanı Gökhan Hani den bu konuda eğitici ve öğretici bilgilerle çocuğunuzun sosyal aktivitesine pozitif etkende rol oynayabilirsiniz. 
 
ÇOCUKLARDA ASABİYET VE SİNİRLİLİK
Çocuğun güvenlik, mutluluk ya da başka bir gereksiniminin Şekil değiştirerek başka bir biçimde ortaya çıkmasıdır.
Saldırganlığı kişisel bir yaralanmanın bir başka Şekilde sonuçlanması olarak tanımlayabiliriz. Bu yaralanma sonucunda çocuğun akranlarına vurması, ısırması, eşyaları fırlatması, tekmelemesi, tükürmesi ve zarar vermeyi amaçlayan tehditler Şeklinde sözel saldırılarda bulunmasıdır. Sürekli ve aşırı biçimde saldırgan olan çocuk sinirli, anlaşılmaz, eyleme hazır ve aşırı geçimsizdir
İlişkileri gergin ve sürtüşmelidir. Hemen parlar ve kavgaya hazırdır. Durmadan kuralları çiğner ve ceza görür. Bu çocuklar cezadan etkilenmez ya da kısa süreli etkilenmiş gibi görünürler. Olağan anlaşmazlıkları bile bilek gücüyle çözmeye çalışırlar. Tepkileri ölçüsüz ve durumla orantısızdır. Öfkesini yenemez ve hep kendini haklı çıkarmaya çalışır.
Bu çocuklar evde okulda sürekli sorun yaratırlar ve yetişkinlerle sürekli çatışma içindedirler. Genellikle erkek çocuklar daha saldırgandırlar.
SALDIRGANLIĞIN NEDENLERI
1-Saldırgan davranışların ebeveynler tarafından ödüllendirilmesi. Geleneksel kültürün erkek çocuğun saldırganlığını onaylaması(Ör: parkta iki çocuk birbirini döver. Biri daha çok dayak yerse, annesinin çocuğunun kendisini savunamadığı düşüncesiyle üzülmesi)
2-Çocuğun yetişkinlerden katı ceza, anlayışsızlık ve yetersiz sevgi görmesi
3-Babanın uzun süreli yokluğunda, annenin sürekli çocuğun etrafında olmasıyla ortaya çıkan feministlik ortam
4-TV. Ve kitle iletişimim araçlarının olumsuz etkisi.
5-Ana-baba tutumlarının olumsuzluğu, çocukla aralarındaki iletişimin iyi olmaması
6-Çocuğun ana-babasından dayak yemesi
7-Beyin zarı iltihabı, beyin zedelenmesi gibi fizyolojik sorunlar
8-Erkek çocuklarının kız gibi yetiştirilmeye çalışılması.
9-Kız çocuklarının erkek gibi yetiştirme tarzından doğan jung psikolojindeki animus ve animas kavramlarımdaki çatışma
SALDIRGAN DAVRANIŞLARI NASIL ÖNLEYEBILIRIZ?
1-Her şeyden önce ana-baba çocuğa saldırganlık modeli olmamalıdır.(Evde dayak yiyen bir çocuk varsa kardeşini dövüyor. Kardeşi yoksa okulda en ufak bir sorunda arkadaşına vuruyor. Yâda hayvanlara eziyet ediyor.)Çünkü dayak herkes için olumsuz duygular yaratır
2-Çok fazla saldırgan davranışlara tolerans gösterilmemelidir. Çocuğun istekleri bu tip davranışlar yapınca yerine getiriliyorsa, çocuk isteklerini yaptırmada araç olarak görmeye başlar. Bu yolla istekleri yerine getirilmemelidir. Saldırgan davranışlar ödüllendirilmemeli ve onun bu davranışının istenmeyen bir davranış olduğu hemen gösterilmelidir.
3-Saldırgan davranışlar kesinlikle dayakla cezalandırılmamalıdır. Ana-babanın ilgisi sevgisi azaldığında ve fiziksel cezalar uzun süre devam ettiğinde, çocukta saldırgan, asi, sorumsuz davranışlar gelişir. Saldırgan davranışlar ortaya çıktığında, yetişkinler sakin davranmalı, anormal duygusal tepkiler yerine ben dilini kullanmalıdır.(Böyle davrandığın için üzüldüm) Dayak saldırgan davranışın hemen bitiminde uygulandığı zaman, onun hemen kesilmesini sağlayabilir ancak, çocukta düşmanca duygular geliştirir.
4-Çocuk gergin ve sinirliyken onunla tartışmamalı, sakinleşmesini beklemeli ve daha sonra davranışı ile ilgili konuşulmalıdır.
5-Çocuğa sosyal olgunluğuna uygun çeşitli sorumluluklar verilmeli, başarabileceği kadarıyla birçok Şeyleri başlatıp, bitirmesi sağlanmalıdır. Çocuk başarma duygusunu yaşamalıdır.
6-Çocuğa bu davranışın dezavantajları gösterilmelidir. Saldırgan davranışları ile isteklerini elde edemeyeceğini, istediği Şeyleri kaybettiğini görmeli ve yaşamalıdır.
7-Olumlu davranışı pekiştirme: Ana-baba ve diğer yetişkinler çocuğun olumlu davranışını görüp, olumsuz davranışı görmezlikten gelmelidir. Çocuk bu davranışı yapmadığında sözel olarak ödüllendirilmelidir. Ör:10dk. Kavga etmeden ve bağırmadan oynadığında bu sözel olarak ödüllendirme.
8-Çocuğun dışarıda oynamasına izin verme, bu çocuğun gerilimini azaltır ve enerjisini boşaltma imkânı sağlar.
9-Saldırgan davranış diğer çocukların güvenliğini ciddi bir Şekilde tehdit etmedikçe bu davranışın üstünde durmamak gerekir.
10-Kendi kendine konuşma: Çocuk oldukça dürtüsel davranıyorsa ve onun bu yönünü kontrol etmede güçlük yaşanıyorsa; çocuğa başkalarına vuracağı zaman, kendi kendini engelleyici cümleler söylemesi öğretilebilir. Ör:10'na kadar say ve ona vurma gibi.
11-Çocuk saldırgan modellerle karşı karşıya getirilmemelidir. TV. Deki Şiddet içeren programları seyretmesi engellenmelidir. Eğer kesinlikle engel olunamıyorsa, ana-baba çocukla birlikte seyrederek Şiddetin sonuçlarını tartışabilirler. Ayrıca bu Şiddet filmlerinin gerçek yaşamın modeli değil, kurmaca olduğu çocuğa anlatılabilir.
12-Kızgınlıktan kurtulmak için alternatifler bulunabilir. Yumruklanabilen kil, çakılabilen çiviler, resim çizme, boyama çocuğun kızgınlık duygularını kontrol altına almayı sağlayabilir. Ayrıca futbol,basketbol gibi sporlar kabul gören çıkış yollarıdır.
13-Her yaş ve dönemde çocuğun temel ihtiyaçları zamanında yerine getirilmelidir.
14-Bu çocukların özellikle baba ile daha çok birlikte olması sağlanmalıdır.
15-Anne-babalar bu çocuklarla iletişim kurarken ben dilini kullanmalıdır. Ör: Böyle kavga ettiğin zaman rahatsız oluyorum, üzülüyorum gibi.
1.Kişiler duygu, düşünce ve ihtiyaçlarını davranış anında dile getirmelidir.
2. Parmak Emme: İlk bir yaş içinde,bebeklik döneminde normal olan bu davranış. Daha sonraları da devam ederse veya ileriki yaslarda ortaya çıkarsa uyum sorunu veya alışkanlık bozukluğu olabilir. Parmak emme çocuklarda korku halinde, anneden ayrılma durumunda ve uykuya dalarken görülebilir. Temelinde anne çocuk ilişkisinde yetersizlik ve çocukta güven hissinin yeterince gelişmemiş olması yatmaktadır.
3.Pika: İlk bir yas içinde bazı çocuklar kireç veya toprak parçalarını, kâğıt ve oyuncakları ağzına götürebilir. Ancak bebeklik döneminden sonra çocuğun bu maddeleri ağzına götürmesi ve yemesi uyum bozukluğu olarak ele alınabilir. Bu davranış. Genellikle beslenmesi bozuk, bakımsız, ihmal edilmiş çocuklarda görülür. Anne ilgi ve şefkatinden yoksunluk, duygusal yetersizlik, doyumsuzluk ve güvensizlik gibi ruhsal nedenler sebep olarak düşünülmelidir.
4.Trikotillomani: Bazı çocuklar 1–2 yaşlarından itibaren kendi saçlarını çekip yolabilir, koparabilir. Bu davranış uyumsuzluk ve huzursuzluğun önemli belirtilerindendir. Sık görülmemekle birlikte kız çocuklarında daha fazladır. Anne Çocuk ilişkisindeki duygusal yetersizlikler veya çocuğun duygusal gelişiminin engellenmesi temel nedendir. Bu çocuklarda duygusal alandaki gerilimin ifade edilememesi, boşaltılamaması, saldırganlık dürtüsünü artırmakta ve çocuk bu dürtüyü kendi kendine yöneltmektedir.
5.Tempertantrum: Aşırı hiddetlenme ve öfke patlaması anlamına gelen bu durumda bazen çocuk kendini yerden yere atabilir, başını duvara vurabilir. Bazen katılana kadar ağlama da olabilir. Birikmiş saldırganlık dürtüsünü bir türlü boşalma seklidir. Hatalı bir terbiye ve yetiştirme tarzının bir sonucu da olabilir. Örneğin; her istediği yapılmış şımartılmış bir çocuğun haklı bir nedenle engellenmesi halinde bu durum ortaya çıkabilir.
6. Tırnak Yeme: 5–6 yasındaki ve daha ileriki yaslarda çocuklarda görülebilir. Tırnak yeme; ruhsal gerilim, sıkıntı veren saldırganlık duygularının açığa vurulmadığı durumlarda çocuğun kendi kendine yönelik saldırganlık dürtüsünün bir belirtisi olarak kabul edilebilir. Yerleşik hal alması önemli ruhsal sorunlar olduğuna işaret eder.
7.Aşırı Hareketlilik: Bazı Çocuklarda 4-5 yaşlarında başlayıp buluğ çağına kadar sürebilen ve en az 6 ay devam eden aşırı hareketlilik görülebilir. Dikkat ve algı bozuklukları öğrenme güçlüklerinin de beraber olduğu bu özel durum beyinin gelişmesindeki bazı yetersizliklerin sonucudur. Tedaviyi gerekli kılan bir durumdur.


Çocuklarda Motivasyon ve Konsantrasyon

Motivasyon, bir amacı gerçekleştirmek için belli miktarda çabayı harcamaya istekli olmak demektir. Daha geniş tanımı ise; organizmayı davranışa iten, bu davranışların düzenlilik ve sürekliliğini belirleyen, davranışa yön ve amaç veren çeşitli iç ve dış etkenler ile bunların işleyişini sağlayan mekanizmalar olarak tanımlanabilir.

Konsantrasyon ise, bir konuya zihinsel olarak belli bir süre odaklanabilmektir. Konsantrasyon süresi, kişiden kişiye değişebildiği gibi; aynı kişide konu ve yapılan işe göre de değişiklik gösterebilir. Genellikle sevdiğiniz, merak ettiğiniz, önemsediğiniz ve yapabildiğiniz işlere daha uzun süre konsantre olabilirsiniz.

Konsantrasyonumuzun bozulması yani dalgınlık dediğimiz şey ise, yoğunlaşmamız gereken konu yerine başka bir konuyu düşünmek demektir.

İnsan beyni aynı zamanda iki şeyi düşünüp yapamayacağı için kendimizi o anda asıl odaklanmamız gereken konu yerine başka bir konuyu düşünürken bulabiliriz. Herkes zaman zaman dalgın olabilir ancak; önemli olan bunun sıklığı ve süresidir.

Ne kadar dalgın olduğunuzu anlamanız için işte size bir test:
Bir yol boyunca yürüyerek, nefesinizi 1''den 10 a kadar sayın. Bitince tekrar 1 den başlayıp 10 a kadar sayın. Bu işlemi üst üste kaç kez yapabildiğinizi görün. İdeal olanı 5-6 kez den az olmamak koşuluyla daha fazlasıdır. Dalgınlıkla 10 dan sonra tekrar 1 e dönmek yerine 11, 12, 13 gibi saymayı sürdürdüğünüzde en son kaçta kaldığınıza dikkat edin. İşte bu sayı, sizin ne kadar uzun süre dalabildiğinizin bir ifadesi olabilir. Gerçekten çok dalgın kişilerin 120 lere kadar saymaya devam ettikleri görülmüştür.

Bu çerçevede motivasyonun ve konsantrasyonun 4 işlevinden söz edilebilir:
1. Davranışı başlatma
2. Davranışın şiddet ve düzeyini belirleme
3. Davranışlara yön verme
4. Davranışların devamını sağlama

Bu açıklamalardan da anlaşılacağı gibi motivasyon ve konsantrasyon "Hedefe Yönelik bir davranış dizisini başlatan yönlendiren, devamını sağlayan ve neticede durduran bir süreç veya süreçler zincir dir. Teşvik etmek, moral gücü kazandırmak, harekete geçirmek, dürtülemek, güdülemek, yönlendirmek, isteklendirmek, özendirmek gibi anlamlara gelmektedir.

Kısaca, bir insanı belirlenmiş bir hedef için harekete geçiren bir güç ya da bu amaçla gösterilen çabaların tümüdür. Bir ihtiyaç olmaksızın bireylerin motive olabilme olanağı yoktur. Yani motive olabilmek için bir ihtiyacın giderilmesine yönelik bir düşünce sürecinin başlamış ve sonucunda da zihnin ihtiyacın giderilmesine yönelik bir karara varmış olması gerekmektedir. Süreç bu şekilde işlediği içinde motive olabilmeyle ihtiyaçların tespit edilmesi, ihtiyaçların giderilmesine yönelik zihinsel sürecin oluşması ve bunun sonucunda da bir kararın alınması arasında güçlü bir ilişkiden söz edilebilir.

Öğrenme, kişinin ihtiyaçlarını fark etmesi, bu ihtiyaçları karşılayacak fırsatları ve bu fırsatların kendisine sağlayacağı ödülleri değerlendirmesi ve bunlara istemli bir tepki göstermesidir. Kişinin enerjisini öğrenmeye odaklaması, öğrenme durumuna aktif olarak katılması gerekir. Kişinin öğrenmeye katılıp katılmayacağını belirleyen güç ise öğrenme motivasyonudur.

Motivasyon ve konsantrasyon okuldaki öğrenci davranışlarının yönünü, şiddetini, kararlılığını belirleyen en önemli güç kaynaklarından biridir. Öğrenmek için her öğrenci öğrenme-öğretme süreçlerine istekli olarak katılmak, öğrenmenin gerektirdiği ilkelere uymak ve öğrenmesinin sorumluluğunu taşımakla yükümlüdür. Eğitim ortamlarında bir bilgi ya da beceriyi, eğitimin tüm ilke ve kuralları kullanılarak verilmeye çalışılsın, öğrenenin motivasyonu düşükse, öğrenmenin gerçekleşmesi tehlikeye düşer. Buna karşılık motivasyon arttıkça, kişinin öğrenmek için yapması gerekenlere karşı isteği ve çabası da artar. İyi eğitim, bir yandan öğrenenin içsel motivasyonunu beslerken, bir yandan da öğrenme eylemini kolaylaştıracak desteği sağlayan eğitimdir. Kişi, öğrenmede başarı kazandıkça kendine güveni ve başarı beklentisi artar, bu da motivasyon düzeyini yükseltir ve öğrenmenin daha etkili olmasını sağlar.

Motivasyon ve konsantrasyonu, öğrencilerin belirli akademik amaçlara ulaşmak için duydukları isteklilik olarak aldığımızda, akademik görevlere yeterince motive olamamış (edilememiş) bir öğrencinin şu davranışları gösterdiği söylenebilir:

*Öğrenci derse düzenli  olarak devam etmez, derslere geç gelir,
*Dersleri dikkatli dinlemez, ilgisini arkadaşlarına ya da farklı konulara yöneltmiştir,
*Ödevlerinde güçlükle karşılaşınca, çözüm yolları aramaz ve işleri oluruna bırakır,
*Kendi yetenek ve becerileri konusunda gerçekçi bir bakış açısı yoktur (kendisini ya olduğundan daha iyi ya da, daha kötü olarak algılayabilir).
*Kendisine yönelik olumsuz inançlara sahiptir,
*Derslere ya da konulara ilgisiz görünür, öğretmen tarafından derse çekilmesi güçtür.

Buna karşılık motivasyonu ve konsantrasyon yüksek olan öğrenci ise;

*Derslere zamanında ve hazırlıklı gelmeye özen gösterir,
*Dersle ilgili materyalleri yanında bulundurur ve kullanır,
*Soru sorarak ve kendi fikirlerini belirterek, derse katılım gösterir,
*Derslerle ve akademik görevlerle ilgili sorumluluğu yüksektir,
*Akademik görevlerle ilgili bir sorunla karşılaştığında, araştırma ve sorunu çözme konusunda enerjisi yüksektir.

Başarı, kontrollü ve sürekliliği olan bir motivasyon  ve konsantrasyon düzeyinde kalabilmeyi gerektirmektedir. Başarılı olmak isteyen, başarıyı arzu eden bir öğrencinin yapması gereken elbette ders çalışmaktır. Fakat insanlar her hangi bir konuda hemen çalışmaya başlayamamaktadır. Bunun nedeni çalışma öncesinde zihinsel ve duygusal bir hazırlığın gerekli oluşudur. Bu hazırlığın motive olmayla direkt bir ilgisinin olduğu açıktır.

Bir öğrenci başarılı olmak için çalışmak zorundadır. Fakat çalışma için içsel ve dışsal faktörleri sağlıklı değerlendirmek durumundadır. Başarı sadece çok çalışmaya ya da belli bir dönemde çalışmaya  bağlı değildir.  Başarının doğası gereği sürekli ve disiplinli bir uygulama yapmak kaçınılmazdır. Bunu sağlayan itici güç ise motivasyondur.

ÖSS söz konusu olduğunda öğrencilerin başarılarını belirleyen ana unsur motivasyon düzeyleridir. Eğer öğrenci motive kaynağını içsel nedenlere bağlamış, motive oluş kaynağını kendinden, kendi var oluşundan almaya başlamışsa motivasyon düzeyi genelde bireyi başarıya götürmektedir. Yok, eğer tersi bir durum ile karşı karşıya ise o zaman öğrenciyi motive eden kaynakları bulmak ve buradan hareketle rehber öğretmenler, öğretmenler ve aileler öğrencinin motivasyonunu istenilen düzeye getirmek durumundadır.

Bunu yapmanın yolu öğrenciye rağmen bir çalışma yürütmek değildir. Tam tersine öğrencinin potansiyellerine, yetenek ve ilgilerine uygun bir gelişim planı hazırlamaktır. İstenilen aslında motivasyon düzeyini kontrol altında tutabilmeyi başarmaktır. Bu nokta önemlidir. Çünkü kontrol, kesintisiz motivasyon ve başarı için gerekli ve önemli bir unsurdur.

ÇOÇUĞUNUZ VEYA SİZDE DİKKAT EKSİKLİĞİ VEYA BİR ŞEYE KONSANTRE OLAMAMA SORUNU VARSA ETKİLİ META-PROAGRAM SEANSLARI İSTİYORSANIZ GÜRHAN ARICI'NİN 9 YILLIK TECRÜBESİYLE ŞİFAYA KAVUŞUN.


YAŞADIĞINIZ ŞEHİRDEN UZAKLAŞMADAN VEYA KONYA MERAM MERKEZİMİZDE METAFİZİK VE BİOENERJİ UZMANI  GÜRHAN ARICI Yİ DAVET EDEREK BULUNDUĞUNUZ TÜM NEGATİF ETKENLERİ VE PROBLEMLERİ ÇÖZÜN.
İMKANSIZLIK SADECE YÖNTEM VE TECRÜBE EKSİKLİĞİNDENDİR.