Mübin Duasının Faziletleri ve Sırları


Mübin Duasının Faziletleri:

Dünyevi ve uhrevi her türlü dilek ve hacetlerin yerine gelmesi, sıkıntı, keder, elem ve kasvetlerin gitmesine niyet ederek Yasin Suresi'ndeki her "Mübin" den sonra üçer-beşer ya da yedişer kere bu duanın okunması gereklidir.

"Dileklerin kabulü için en kuvvetli dualardan biri belkide birincisi Mübin duasıdır." bu dua Yasin suresiyle ilgilidir bilindiği gibi yasin kuranı kerimin en çok okunan ve okunması tavsiye edilen surelerden biridir.Bu sure hakkında Peygamber efendimiz s.a.v şöyle buyurmuştur :"Her şeyin kalbi vardır Kur’an ‘ın kalbide yasin suresidir "
Bu sure Kur’anı kerimin özeti gibidir Kur’an da anlatılan manaların bir çoğu bu surede özet olarak bulunmaktadır.
Mubin Duasının Faziletleri

Mübin Duası Nasıl Okunur?

Yasin 83 ayettir.Bunlardan 7 tanesi Mübin kelimesiyle sona ermektedir.Güzelce abdest alınıp maddi manevi hazırlık yapıldıktan sonra Yasin suresi okunmaya başlanır.Mübin kelimesiyle biten ilk ayete kadar okunur hemen arkasından mübin duası okunur sonra tekrar ikinci mübin e kadar okunur ve tekrar mübin duası okunur bu şekilde son mübin den sonra mübin duası okunur ve ardından dilekler Allah c.c. ye arz edilir inşallah bütün dilekler yerine gelir. 
Her Türlü Dilek İstek ile Dert, Keder ve Kasvetli Ortamlardan Kurtulmak İçin Yasin Suresindeki Her Mübin’den Sonra 3-5 veya 7 Kez Bu Duanın Okunması Gerekir.

Yasin Suresini Okuduğunuzdan Hemen Sonra Mübin Duasını okumanız önerilmektedir.Yasin suresinin içinde 7 defa Mübin geçer, onları bir daire içerisine alıp işaretleyin, her Mübin isminin sonunda 3-5-7 defa Mübin suresi okuyun.

Mübin Duasının Arapça Türkçe Okunuşu

Mübin Duası Arapça Okunuşu,Mübin Duası Arapça Yazılışı,Mübin Duası Nasıl Okunur?

Mubin duası yasin suresi ile beraber okunan etkili bir duadır. Bilindiği gibi Yasin suresinde yedi yerde “mübin” kelimesi geçmektedir.Bunlar 12,17,24,47,60,69 ve 77. ayetlerdir.

Mubin duası adıyla bilinen bu dua bir çeşit hacet duasıdır.Dünyevi ve uhrevi her türlü dilek vehacetlerin yerine gelmesi,sıkıntı,keder ve her türlü elemlerin gitmesi için niyet ederek,Yasin Sures’ndeki,her “mübin”le biten ayetten sonra 3,5 veya 7 defa bu dua ihlasla okunursa,Allah,dua eden kulunun dileğini yerine getirir
Mühim işlerin kolaylıkla halledilmesi için Yâsin Suresi arka arkaya dört defa okunmalıdır. Yalnız her "mübîn" ayeti okununca yedişer defa "Mubîn Duası" okunmalı.

Mubin Duası Arapça : 
Mubin Duası Arapça-Türkçe Okunuşu

Mubin Duası Türkçe Okunuşu:
Sübhânel müneffisi an külli medyün sübhânel müderrici an kulli mahzun sübhâne men ceale hazâinehy beynel kâfi ven nun sübhâne men izâ erâde şey’en en yekule lehu kün fe yekun yâ müferriicü ferric yâ müferricü ferric yâ müferricü ferric yâ müferricü ferric ferric annî hemmi ve ğammî fercen âcilen ğayra âcilin bi rahmetike yâ erhammerrâhımiyn

313 Ayetel Kürsi Okumanin Fazileti

313 Ayetel Kürsi Okuyanlar,313 Ayetel Kürsi Kaç Günde Okunmalı?,313 Ayetel Kürsi Nasıl Okunmalı,313 Ayetel Kürsi-Nihat HATİPOĞLU,313 Ayetel Kürsi Evlilik İçin,313 Fatiha,313 Ayetel Kürsi Okumanın Fazileti,313 Ayetel Kürsi Cübbeli...

313 Ayetel Kürsi Okumanın Fazileti


313 Ayetel Kürsi Okumanın Fazileti: 313 AYETEL KÜRSİ FAZİLETİ ALLAH'ın cennetine kavuşmak için, rızasını kazanmak için mübarek gecelerde (mesela cuma geceleri) 313 kere Ayetel Kürsi ve 313 kere Fatiha suresini okuyabilirsiniz.

313 Ayetel Kürsi okunan eve şeytan giremez. Ayetel Kürsi'yi her gün okumaya devam eden kişi hem dünya, hem de ahiret hayatında yüksek dereceli makamlara ulaşır. Günahlardan uzak durmaya başlar. Huzura erişir. 313 defa okuyan kişinin istediği dua ALLAH'ın izniyle hayırlı bir istek ve hacet kabul olur. Cesareti ve kendine güveni arttırır.

- Herhangi bir dileğin gerçekleşmesi için Ayet-el Kûrsi 313 kere okunduğunda, dünya ve Ahiret hakkındaki o istek ALLAH'ın C.C. izniyle hasıl olur

( Tam 313 kere okunmalı, eksik, fazla okunmamalıdır. Sayının önemi büyüktür )

- Peygamber Efendimiz'in(SAV) Ayet-el Kûrsi'de bulunan "Yâ Hayyu - Yâ Kayyumu"

"Hayy ve Kayyum olan ALLAH'ım Senin Rahmetinle yardım istiyorum" buyurarak (üzüntü ve keder anında) ettiği duadır.

- Ayet-el Kûrsi'de bulunan Esma-i İlahiye hiçbir Ayet-i Kerimede yoktur. Çünkü bu Ayet-i Kerime'de, bazısı açık, bazısı gizli olmak üzere onyedi yerde ALLAH'u Teâlâ'nın İsmi geçmektedir.

- Yatmadan önce okuyana ALLAH'u Teâlâ tarafından bir koruma verilir, sabaha kadar hiçbir şeytan yaklaşamaz.

- Yâ RasulULLAH (SAV) Kur'ân-ı Kerimin hangi Sûresi (derece bakımından) daha büyüktür? Diye soran Sahabe'ye(RA), "İhlâs Sûresi" buyurdu.

- O Sahabe(RA) "Kur'ân-ı Kerimde hangi Ayet (Fazilet bakımından) daha üstündür." diye sorunca, Peygamber Efendimiz(SAV) "Ayet-el Kûrsi'dir" buyurdu. (Darimi)

- Ayet-el Kürsi; Kur'ân-ı Kerim'in Seyyidi ve en büyüğüdür.

- Ayet-el Kûrsi, Kur'ân-ı Kerimin dörtte biridir.


- Efendimiz(SAV) buyurdu ki; "İlim sana olsun ey Eba Münzir, Canım Kabza-i Kudretinde olan ALLAH'a C.C. yemin ederim ki, muhakkak Ayet-el Kûrsi'nin bir dili ve ikide dudağı vardır ki, Arş'ın direğinin yanında Melik-i (Müteâl olan ALLAH'u Teâlâ Hazretlerini) takdis eder(O'na Tazimde bulunur." (Ebû Dâvud, Ahmed İbni Hambel)

- Efendimiz(SAV) buyurdu ki; "Her kim, her farz namazın arkasından Ayet-el Kûrsi'yi okursa, Cennete girmekten onu ancak ölüm men eder.Her kim onu yatacağı zaman okursa, ALLAH'u Teâlâ ona kendi evi, komşusunun evi ve etraftaki evler hakkında güvence verir." (Beyhâki)

- Efendimiz(SAV) buyurdu ki; "Bakara Sûresinde bir Ayet vardır ki Kur'ân Ayetlerinin Efendisidir. Şeytan olan herhangi bir evde okunursa (şeytan) o evden çıkar. (O Ayet) Ayet-el Kûrsi'dir." (Beyhâki)

- Efendimiz(SAV) buyurdu ki; "Her kim farz namazın arkasında Ayet-el Kûrsi'yi okursa, diğer namaza kadar ALLAH'ın C.C. zimmetinde olur." (Heysemi)

- Efendimiz(SAV) buyurdu ki; "Her kim Ayet-el Kûrsi'yi ve Bakara Sûresinin sonunu (Amener Rasulu ) sıkıntılı anında okursa ALLAH C.C. ona yardım eder" (Suyuti, Dürrül Mensûr)

- Efendimiz(SAV) Sûre-i Bakaranın sonunu (Amener Rasûlü) ve Ayet-el Kûrsi'yi okuduğu zaman gülerdi ve "Onlar Arş'ın altındaki, Rahman'ın (Teâlâ) hazinesindendir." buyururdu. (Suyuti)

- Seleme İbni Kays(RA) "ALLAH'u Teâlâ, ne Tevratta, ne İncil'de, nede Zebur'da Ayet'el Kûrsi'den daha büyük bir Ayet indirmedi." (Suyuti)
- Devamlı okunursa unutkanlığı giderdiğini Hz Ali (K.V.) buyurmuştur.

- Evden çıkarken, eve gelince okuyan her işinde muvaffak olur ve hayırlı işleri başarır.Yemeğe okunursa yemek bereketlenir.


*** AYET-EL KÜRSİ'NİN ÇOK ÖZEL FORMÜLÜ ***

NOT: Sadece ÇOK ÖNEMLİ olan işlerle ilgili olarak, niyet edilerek, Allah'tan dilekte bulunmak ve istemek için uygulanır.

1.ci gün : 50 kere Ayet-el Kürsi okunur, diğer günlerde de;
2.ci gün : 170,
3.cü gün : 220,
4.cü gün : 313,
5.ci gün : 50,
6.cı gün : 170,
7 ci gün : 313 defa okunur.

- Gece 11 den sonra sabah 5 e kadar olan zaman içinde okunmalıdır.

- Mutlaka inanarak okunmalıdır. Çok ama çok tesirlidir. Çok defa denenmiştir.

OKUNMA SAYILARI: Ayet-el Kürsi bir sayı sınırlaması olmadan istenildiği kadar okunabilir. Ancak alimler 7 günlük özel formülü uygulamak için belirtilen sırada ve belirtilen sayıda okunmasını belirtmişlerdir.

Kerbela Neler Oldu Anlamı nedir

Kerbela Olayi Nedir?,Kerbela'da Neler Oldu?,Kerbela Anlamı Nedir?

Kerbela Olayı:

Peygamberimizin ahirete rıhletinden sonra, ümmet arasında türlü fitneler baş gösterdi. Özellikle Hz. İmam Ali’nin halifelik döneminde ümmet birbirleriyle birçok kez savaştı, savaştırıldı.

Hz. İmam Ali’ye baş kaldıran Muaviye, kendinden sonraki halifenin oğlu Yezid olarak kabul edilmesini ölmeden önce garantilemişti.

Yezid halife olunca tıpkı babası Muaviye gibi Hz. Peygamber’in getirdiği İslam inancını temelden değiştirmeye ve halka işkence etmeye devam etti.
Kerbelada Neler Oldu

Bundan özellikle Kûfe halkı rahatsız olmuştu. Bu nedenle Hz. İmam Hüseyin’e her gün yüzlerce mektup yazıp, kendilerini Yezid’den kurtarmasını istediler. Kufe’den 18 bin mektubun Hz. İmam Hüseyin’e ulaşması sonunda İmam ve beraberindeki 70 taraftarı (ailesi, dostları) ile Kufe’ye doğru yola çıktı.

Kufelilerin mektuplarından haber alan Yezid, ilk olarak elçi olarak gönderilen Hz. İmam Hüseyin’in amca oğlu Müslim’i öldürtüp ve halka baskı uygulayarak Kufelilerin gözünü korkutmayı başardı. Böylece evvelce İmam’a biat edeceklerini belirten Kufeliler, korkularından saf değiştirip Yezid’e biat etmeyi kabul edip Hz. İmam Hüseyin’i ve taraftarlarını da Kufe’ye girmeden bulup biata zorlamak üzere Yezid’in ordusuna katıldılar.

İmam Hüseyin ve yakınları Muharrem ayının ilk günü Kerbela’da tutsak edildiler. Fırat nehrine yakın bulunmalarına rağmen su içmeleri yasaklandı. Kufelilerin ihanetine uğrayan Hz. İmam Hüseyin ve yakınları tutuldukları Kerbela’nın kavurucu çölünde 10 gün su içemediler. Muharrem’in 10.günü de Yezid’e biat etmeyi reddeden İmam Hüseyin’e, karşı taraftan ok atılmasıyla çatışma başladı. Hz. İmam Hüseyin’in oğulları, kardeşi, yeğenleri derken tüm yakınları tek tek şehit edildiler. Tüm sevdiklerinin gözü önünde can vermesine şahit olan İmam, son olarak 33 mızrak yarası ve 34 kılıç yarası aldıktan sonra Şimr isimli asker tarafından başı kesilerek şehit edildi.

Kerbela olayı gerek Alevilerin, gerek Şiilerin, gerek ise Sünnilerin ortak acısıdır.


Kerbela’da neler oldu?

10 Muharrem 61 (10 Ekim 680)’de Kerbela’da neler oldu? Gönül sızlatan bu elim olayı doğru anlayabilmek için, “Kerbela olayı hangi sebeplerle doğdu? Hz. Hüseyin Kûfe’ye niçin gitti, başına bu sıkıntılar neden geldi? Medine’de ya da Mekke’de kalamaz mıydı?” gibi soruları cevaplandırmak gerekir. Hz. Hüseyin, takva sahibi bir insandı. Kur’an’dan haz alan, ayetlerin derin anlamları üzerinde düşünen, zühd ü takvasıyla tanınan ve Allah’ı zikretmeyi seven bir mümindi. Dedesinden öğrendiği hadisleri, dedesinin efalini, akvalini (davranışlarını ve sözlerini) insanlara aktarmada örneklik teşkil ediyordu. Hz. Hüseyin ehlibeytin en gözdelerinden, Peygamber Efendimiz’in “dünyadaki reyhanlarımdan, çiçeklerimden” dediği, “cennet gençlerinin seyyidi beyefendisi” diye niteleyip müjdelediği mümtaz bir şahsiyetti… Sevgili Peygamberimiz’in göz bebeğiydi; “öpüp kokladığı”, dizine oturtup “ehlibeytimizden” dediği, ağabeyi Hasan, babası Ali, annesi Fâtıma ile birlikte Cenab-ı Hakk’ın kendilerini “günahlardan arındırıp tertemiz kılmak istediği (bk. Ahzâb, 33.), Ehl-i Kisâ ve Hamse-i Âl-i Abâ”dan bir candı.


Acaba Hz. Hüseyin, böylesine müstesna bir çizgide, ulvi bir gayede devam ve gayret üzere iken, niçin Kûfe yollarına düştü? Bu sualin doğru cevabını bulabilmek için Kerbela öncesindeki siyasi gelişmelere kısaca bakmakta yarar vardır.


Hz. Ali hicri 40 yılının Ramazan ayında (661 Ocak ayı) maruz kaldığı bir saldırı neticesinde vefat ederken Kûfeliler, Hz. Hasan’a biat etmek istediklerini kendisine söylediklerinde o, yönetimin babadan oğula geçişi demek olan hanedan usulüne sıcak bakmadı. Bu münasebetle bu konuda onları serbest bıraktı, Kûfeliler kendi hür iradeleriyle Hz. Hasan’a biat verdiler.


Hz. Hasan, yönetimi devralmakla birlikte kendi döneminde Muaviye’nin idari ve siyasi denetimi altında bulunan Şam tarafıyla, olması muhtemel bir savaşta pek çok masum Müslüman kanının döküleceğini gördü. Çünkü Şamlılar kılıç zoruyla da olsa iktidarı devralmak için böyle bir hazırlığın içindeydiler. Buna karşılık Kûfe bölgesinde Hz. Hasan’ın çevresindeki askerî birliklerin dağınıklığı ve aykırı tutumları ise dikkatlerden kaçmıyordu. Bu münasebetle yönetimin en üst mevkiinde yer almak bir dünyalıksa, bir mertebeyse, bir rütbeyse, hâsılı her ne ise Hz. Hasan bunların hepsinden vazgeçti, yönetimden Muaviye lehine feragat etti. Bu bağlamda feragat, halifeliğinin meşruiyeti konusunda bir problem olmasa da bir maslahata mebni hakkını bir başkasına devretmek demekti.


Hz. Hüseyin’in bu birleşmeye ve kan dökülmesinin önlenmesine bir itirazı olamazdı, ama ağabeyinin, yönetim hakkını, zorla da olsa kendisinden almak peşine düşen siyasi ihtiras sahibi birilerine bırakmasını yöntem olarak uygun bulmadı. Fakat kararına saygı gösterdi. Sonraki zaman diliminde de siyasi iktidarla ters düşecek, yanlış anlaşılacak, dengeleri bozacak söz ve davranışlardan sakındı. Hatta cuma hutbelerinde geçmişte İslam toplumuna hizmet edenlere dua edilen bölümde Hz. Ali’nin manevi şahsiyetine uygun olmayan sözlerle saldırılarak bir çeşit karalama kampanyası başlatılmasına itiraz eden ashaptan Kûfeli Hucr b. Adî (r.a.)’nin idamına karşı dahi sabır ve tahammülü tercih etmiş ve yönetimi rahatsız edecek davranışlardan uzak durmuş, hiçbir zaman tuğyan ve isyan duygularına mağlup olmamıştır.


Hz. Hüseyin’in Emevilerin siyasi icraatına ilk karşı çıkışı, Hz. Hasan’ın 49 (669) yılında vefatını müteakip 50-56 (670-675) yılları arasında Muaviye’nin, iktidarı kendi soyu ile devam ettirmek hevesine kapılması ve oğlu Yezid’i veliaht ilan ederek halkı zorla da olsa biate sevk etmesidir. Bu yeni durum, yönetimin babadan oğula aktarılması yöntemi olup o güne kadar Müslümanların uyguladığı siyaset geleneğiyle bağdaşmıyordu. İşte bu sebeple siyasi alanda bidat sayılan bu yeni durumla ilgili çalışmalar ortaya çıktığında sadece Hz. Hüseyin değil, Hz. Ebu Bekir’in oğlu Abdurrahman (r.a.), Hz. Ömer’in oğlu Abdullah (r.a.), Hz. Zübeyr b. el-Avvam’ın oğlu Abdullah (r.a.), Hz. Ali’nin oğlu Hüseyin (r.a.) buna karşı çıkmışlardı. 


Bu dört mühim sima, Muaviye’ye üç teklif götürdüler: “Şu üç şeyden birini yaparsan ortalıkta hiçbir problem olmaz, lütfen iyi düşün!” dediler ve devam ettiler: “Peygamber Efendimiz’in yaptığını yap. O, filancaya biat edin diye bir aday bırakmadı. İslam toplumu, özgür iradesiyle kendilerini yönetecek şahsı belirledi. Bunu yapmıyorsan, Hz. Ebu Bekir’in yaptığının benzerini yap. O, kendisinden sonra hizmet edeceğine inandığı insanı, istişare ile (ileri gelen şahsiyetlerin görüşlerini alarak) belirledi. 
Belirlediği şahıs, kendi soyundan gelen biri değildi, Ömer b. el-Hattab Hazretleri idi. Sen de Hz. Ebu Bekir’in yaptığı gibi İslam toplumunun başına, kendi soyundan olmayan vasıflı, yetenekli bir şahsı aday gösterebilirsin. Bunu da yapmıyorsan, o halde Hz. Ömer’in yaptığını yap! O ne yapmıştı? Aşere-i mübeşşereden (Dünyada iken cennetle müjdelenmiş on kişiden) sağ kalan ve Müslümanlar arasında muteber olarak bilinen altı kişinin bir meşveret meclisinde (şûra) bir araya gelmelerini ve üç gün içerisinde içlerinden birini Müslümanların başına halife olarak seçmelerini vefatı öncesinde vasiyet etmişti. Bu durumda sen de bir şûra oluştur. Bu şûra, İslam toplumunun kabul edeceği yöneticiyi üç gün içinde belirlesin!”


Yezid’in veliahtlığına itiraz edenler, bu konuda geçmişte yaşanan üç örnekten birine uyması durumunda makul ve doğru bir iş yapmış olacağını ve buna kimsenin de itirazı bulunmayacağını Muaviye’ye ifade ettiler. Fakat bu üç teklif de kabul edilmedi. Yani Muaviye, oğlu Yezid’i halef bırakmaktan (öldükten sonra kendi yerine devlet başkanı atamaktan) vazgeçmedi.


Bunun peşinden kamuoyunun bu doğrultuda yönlendirilmesi için Benî Ümeyye lobisinin ileri gelenleri tarafından yoğun bir propaganda yürütüldü. Hicaz bölgesinde ise Muaviye bizzat kendisi 1000 kişilik askerî birlikle hareket ederek insanları kerhen de olsa biate zorladı. Hz. Hüseyin ve onun gibi biatten uzak duran şahsiyetler, ya Kâbe civarı gibi baskı yapılamayacak mübarek mekânlara sığınarak kendilerini kurtardılar veya biat zorlaması karşısında kerhen sükût ettiler. 60 (680)’da Muaviye öldükten sonra Yezid’in yönetime geçme süreci bu şartlarda başlamış oldu.


Bu safhada Medine valisine verilen talimatla Hz. Hüseyin üzerinde hemen biat baskısı kuruldu. Bu karışık ortamda takip altında şiddete maruz kalmaktan çekinen Hz. Hüseyin, o günlerde bir gece Medine’den Mekke’ye gitmek üzere yola koyuldu. Abdullah b. Zübeyr (r.a.) de aynı şekilde Mekke’ye gitti (60/680-Recep/Mayıs). 

Fakat bu şahıslar Mekke’de de rahat bırakılmadılar; Benî Ümeyye yöneticileri, biat vermeleri doğrultusunda kendilerine baskı yaptılar. Hz. Hüseyin ve onun gibi baskıya boyun eğmemekte kararlı olan diğerleri Harem-i Şerif’e giderek Beytullah’a sığınmak suretiyle baskıyı kırmayı düşündüler. Tabii ki Beyt-i Şerif’e sığınma, limitsiz ve sınırsız olarak sürüp gidemezdi. 
Bu, biatten uzak durmak için geçici bir çözümdü. Biat hususunda yakın takibe alınanlar arasında ehlibeytin ileri gelenlerinden olması itibariyle sahip olduğu şöhreti dolayısıyla en çok etkilenen kuşkusuz Hz. Hüseyin’di; dolayısıyla söz konusu takip ve tazyikin zararlarından hem kendisini hem de aile fertlerini nasıl kurtarabileceğini yoğun bir şekilde düşünmeye, bu hususta yakınlarıyla ve sevenleriyle istişareler yapmaya girişti. İşte tam da bu sıralarda Kûfelilerden mektuplar gelmeye başladı. 
Kaynaklardaki ifadeye göre heybeler dolusu mektuplarda Hz. Hüseyin, Kûfe’ye davet ediliyordu. Bununla beraber o, bu hususta acele etmedi, amcasının oğlu Müslim b. Akîl’i elçi olarak meselenin içyüzünü öğrenip kendisine bir rapor göndermesi için Kûfe’ye gönderdi (60/680 - Şevval/Temmuz).


Müslim, Kûfe’ye ulaştı ve eşraftan Hani b. Urve el-Murâdî’nin misafiri oldu, Kûfelilerle görüştü. Rivayete göre yirmi bini aşkın mühim bir kitle Hz. Hüseyin’i hararetle davet ediyorlar ve şehre gelmesini bekliyorlardı. Güya: “Hz. Hüseyin’i içtenlikle davet ettiklerini söylüyorlar; onu kucaklamaktan, geçmişte yakınlarına karşı gösterdikleri ihmallerin acısı içinde ezilmekten, bu durumda şimdi Hz. Hüseyin’e karşı vefa göstermekten, sahiplenmekten” bahsediyorlardı. Bu durum karşısında Müslim b. Akîl, gördüklerine ve işittiklerine bakarak çok sayıda kişinin Kûfe’de kendisini hararetle beklediğini Hazreti Hüseyin’e bir rapor olarak iletmek durumunda kaldı.


Hz. Hüseyin, Basralılara da bir elçi ve mektup göndererek onlardan da “haktan yana bir tavır ve zulme karşı bir duruş beklediğini” ifade etmişse de şehrin valisi (İbn Ziyad) derhal elçiyi öldürttü ve yerine kardeşini vekil bırakarak Kûfe’ye gitti; varır varmaz gerek Müslim’i gerekse onu himaye eden Hani b. Urve’yi idam ettirerek Kûfelilere gözdağı verdi.


Hz. Hüseyin, Basra’ya ve Kûfe’ye gönderdiği elçilerin başına gelenlerden habersizdi. Buna karşılık, öldürülmeden önce Müslim’in düzenleyip gönderdiği davetkâr rapor, Hz. Hüseyin’in elindeydi; elindeki mevcut rapordan yola çıkarak bundan sonra ne yapması gerektiğini yakınlarıyla istişare etti. Bu noktada Abdullah b. Ömer b. el-Hattab (r.a.), Abdullah b. Abbas (r.a.) ve Ebu Said el-Hudrî (r.a.) gibi Hz. Hüseyin’i, Rasul-i Ekrem’in ehlibeytinden kıymetli bir emanet olduğu için samimi hislerle seven çok sayıda seçkin sahabi, ona ve yakınlarına (ehlibeyte) bir zarar gelir endişesiyle bu yola düşmemesi ve Hicaz’ı terk etmemesi gerektiğinde ısrar ettiler.


Ama onun Kûfe’ye doğru yönelişinin asıl sebebi, üzerinde kılıç gibi dolaşıp duran Yezid yönetiminin şiddet ve baskısından uzaklaşmaktı. Yola çıkmakta kendisini cesaretlendiren ise mektuplarda Kûfelilerin beyanlarını destekleyen ifadelerle Müslim’in raporunda yer alan değerlendirmelerin paralelliğiydi. Hayalinde ise “İradelere baskının olmayacağı, Kisra-Kayser yöntemini andıran tiranlıktan uzak, re’ye (özgür iradeye) önem verileceği, İslam’ın insan hayatına getirdiği hak ve adalet ölçülerinin sosyal hayata yansıyacağı bir idarî hayat” vardı.


Hz. Hüseyin, artık, (60/680 Zilhicce/Eylül) tarihi itibariyle, dönüşü olmayan bir yola girmiş bulunuyordu. Hz. Hüseyin, gelmekte olduğu haberini Kûfelilere ulaştırmak üzere Kays b. Müshir’i özel ulak olarak yolladıysa da Benî Ümeyye idarecileri derhal onu da yakalayıp ağzından Hz. Hüseyin’i küçük düşürecek bir söz almaya çalıştılar. Muvaffak olamayınca da sarayın burcundan atmak suretiyle vahşice öldürdüler.


Hz. Hüseyin, es-Sa’lebiyye mevkiinde Müslim (r.a.)’in öldürüldüğü haberiyle sarsıldı. Bu gelişme üzerine derin bir analiz neticesinde geri dönmenin daha yararlı olacağı söylemi kafilede konuşulmaya başlandı. Ne var ki Akîloğulları, Müslim’in öldürülmesinin acısı içinde asla geri dönmeyeceklerini ısrarla söylüyorlardı. Dolayısıyla yola devamdan başka bir alternatif kalmıyordu. Bunun üzerine Hz. Hüseyin, sütkardeşi Abdullah (r.a.)’ı elçi yollayıp son gelişmelerden haberdar olmayı denedi. Fakat onun da akıbeti Müslim ve Kays b. Müshir (r.a.)’den farklı olmadı, o da hunharca öldürüldü. Hz. Hüseyin, bütün bunları, yolculuğun ileri safhalarında Uzeybetü’l-Hicanat’da öğrenecek ve ızdırapla sarsılacaktır.


Bu süreçte Kûfe valisi Ubeydullah b. Ziyad, Hz. Hüseyin’i durdurmak için Husayn b. Numeyr’i, o da 1000 kişilik atlı emniyet gücü ile Hürr b. Yezid’i görevlendirdi. Hürr’ün görevi, kafileyi çevre ile irtibatı olmayan, su ve erzak temininin zor olacağı bir yerde tutmak ve sonuçta Hz. Hüseyin’i valiye teslim etmekti.


Ama Hz. Hüseyin’in valiye ve onun vasıtasıyla Yezid’e teslim olup biat ve itaat vermesi mümkün değildi. Çünkü ona göre ortada bir zulüm ve bu zulmü işleyen zalimler vardı. Zulme seyirci kalan, zalime destek vermiş olurdu. Benî Ümeyye, şeytanın yoluna uyarak fitne-fesadı yaymış, helal-haram ölçülerini silmişti. Birinin bunu düzeltmek için yola çıkması gerekiyordu. “Kim ahdini bozarsa kendi aleyhine bozmuş olur”du. (Fetih, 10.)


Bu durum karşısında Hürr, kafileyi ikinci bir emre kadar Kûfe ve Hicaz yolları dışında başka bir istikamete sevk etti. Üst yönetimden gelen haberler değişmediği ve Hz. Hüseyin için bir serbestlik öngörmediği için nihayet kafile, su ve erzak temininde, ayrıca çevre ile irtibatta zorluk çekilecek bir yerde konaklamaya zorlandı. Burası, Kerbela idi. (2 Muharrem 61/2 Ekim 680)


Bu arada Rey valiliğinden vazgeçemeyen Ömer b. Sa’d b. Ebî Vakkas, yakın akrabasının onay vermemesine rağmen, valilikçe emrine verilen 4000 kişilik askerî birlikle Hz. Hüseyin’in hakkından gelmek sorumluluğuyla Kerbela’ya intikal etti. Ömer b. Sa’d, ikbal için düştüğü yolda Hz. Hüseyin’i ikna ederek fazla yara almadan meselenin içinden çıkmak istiyordu, fakat Hz. Hüseyin’in biatini boş yere bekleyecekti. Biat etmezse başına felâketler gelebileceği söylemi de sonucu değiştirmeyecekti.


Bu gelişme üzerine Ömer b. Sa’d, valinin isteğine uyarak Hz. Hüseyin’in adamlarıyla nehir arasına 500 askerini yerleştirmek durumunda kaldı. Hz. Hüseyin’in şehadetine üç gün kala, Benî Ümeyye ordusunun İbn Ziyad’a uyarak yaptığı bu işten sonra kafile su problemi yaşamaya başladı. Üstelik kafilede kadınlar ve çocuklar da vardı.

Bu şartlarda Hz. Hüseyin, Ömer b. Sa’d’a üç alternatifli bir teklif yaptı: “Hicaz’a dönmeye izin verilmeliydi, Şam’a gidip Yezid’le bizzat görüşmesine imkân verilmeliydi veya bir sınır şehrine gitmeye müsaade edilmeliydi, bu takdirde oralarda ömrü boyunca din hizmetlerini yerine getirme gayreti içinde olurdu.”

Ömer b. Sa’d b. Ebî Vakkas, bunlardan birinin gerçekleşebileceği ümidiyle Hz. Hüseyin’in taleplerini derhal valiye ulaştırdı. Fakat valinin yanında bulunan Şemir b. Zilcevşen, valiyi son derece tahrik etti ve Ömer’in onunla gece yarısı gizlice görüşerek Hüseyin’e tolerans gösterdiğini îma etti.

Bunun üzerine vali, Ömer b. Sa’d’a gönderdiği yazıda Hz. Hüseyin ve adamlarının alternatifsiz olarak biatinde ısrar ediyordu. Üstelik emre uyma hususunda Ömer b. Sa’d’ın nasıl davranacağı da valinin adamlarınca izlenecekti. Valinin ve yakın çevresinin bu konuda hiç de müsamahakâr davranmayacağı anlaşılıyordu. 

Esasında Ömer b. Sa’d, Hz. Hüseyin’in isteklerinden birinin gerçekleşmesiyle problemin şiddete başvurulmaksızın çözülmesinden yana idi. Ama validen gelen talimat farklı bir şey söylüyordu. Hz. Hüseyin ve adamlarının kesin olarak biati isteniyordu, biat vermeyenlere zor kullanılacaktı.

Ömer b. Sa’d’ın durumu iletmek üzere birkaç askerle Hz. Hüseyin’e doğru yürüdüğü dakikalarda o, kılıcına dayanmış vaziyette hafifçe uyumuş ve rüyasında dedesini (Hz. Peygamber’i) görmüştü, Rasul-i Ekrem (s.a.s.) ona kendi yanına gelmekte olduğunu söylüyordu. Kız kardeşi Zeynep (r. anha), bunu Hazreti Hüseyin’in ölümünün yaklaştığı tarzında yorumlayarak “Vay başımıza gelen!” diye feryat etmişse de Hz. Hüseyin onu teskin etti ve kendisine doğru gelmekte olan Ömer b. Sa’d başkanlığındaki heyetle görüşmek üzere kardeşi Abbas başkanlığında bir heyeti gönderdi. 

Ömer, onlara validen gelen mektubun muhtevasından bahisle vaziyetin Hz. Hüseyin’e haber verilmesini rica etti. Abbas, karşı tarafın rahatsız edici haberlerini Hz. Hüseyin’e arz edince durumun nezaket ve vahametini anlayan Hz. Hüseyin, Abbas’ı tekrar göndererek Ömer b. Sa’d’dan dokuz muharremi on muharreme bağlayan gece sabaha kadar mühlet istedi; geceyi, ibadetle, Kur’an’la, zikir, dua, tövbe ve istiğfarla geçirdi. 
Öte yandan o gece daha önce de yaptığı gibi aile yakınlarının geri dönmelerinde ısrar ettiyse de hiçbiri bu teklifi kabul etmedi. Bunun üzerine çadırlar birbirine yaklaştırıldı, kadın ve çocuklar çadırlara yerleştirildi. Erkekler de çadırların çevresinde mevzilendiler.

Hz. Hüseyin, 10 Muharrem sabahı, karşısındakilere dedesinden, şehitlerin efendisi Hz. Hamza’dan, Mute şehidi Hz. Cafer-i Tayyar’dan, ehlibeyt hakkında varit olan nebevî müjdelerden bahsetti. “Ben, Fâtıma’nın has oğlu değil miyim?” dedi. Kûfelilerin mektuplarına değindi. Fakat karşısında kadir bilmez, dünya çıkarına boyun eğmiş, ikbal ve şöhreti tercih etmiş nadan bir topluluk vardı. Sadece Hürr b. Yezid, Hz. Hüseyin’e gelip özür diledi, onun yanında kaldı ve hiç ayrılmadı. Hürr, çok cesur bir adamdı. Çevresindekiler onu kınasalar da o, “Yemin olsun ki, öz canımı cehenneme atacak değilim! Elbette cennete girmeyi arzu ediyorum!” diyerek hangi safta, niçin durduğunu anlatmaya çalıştı.

Bu şartlarda çarpışma başladı. Çarpışmalarda karşı tarafın acımasızlığı had safhada idi ve giderek şiddetlenmişti. Tabii ki Hz. Hüseyin’e karşı asla insaf ve merhametle bağdaşmayan orantısız güç kullanılıyordu.

Bu süreçte Hz. Hüseyin cephesinde çok sayıda şehit verildi. Bu acılara şahit olan Hz. Hüseyin, Yüce Allah’a şöyle yakarıyordu: “Allahım! Eğer gökten bir zafer ihsan etmeyeceksen, bunu daha hayırlı bir şeyin sebebi kıl ve bu zalimlerden sen intikam al!”
İleri safhalarda, çarpışmanın Hz. Hüseyin çevresinde yoğunlaştığı görülüyordu. Hz. Hüseyin susuzdu; Fırat’a doğru kılıç salladı, oğulları Ebu Bekir, Abdullah, Cafer, Osman gözleri önünde şehit düştüler. Hüseyin Fırat’a yaklaştı, fakat Husayn b. Numeyr’in attığı bir ok, boğazına isabet etti. Hz. Hüseyin, Allah Rasulü (s.a.s.)’nün torununa bunu reva görenleri Hak Teala Hazretlerine şikâyetle çadırlara döndü.

Bu esnada Emevi ordusunun komutanları arasında acımasızlığıyla tanınan Şemir, yaklaşık on adamıyla Hz. Hüseyin ailesinin bulunduğu çadırı kuşattı. Adamları da çil yavrusu gibi Hz. Hüseyin’e saldırdılar. Hz. Hüseyin, yaralı bir ceylan gibi yere düştü, şehadet şerbetini içti. Sinan b. Enes en-Nahaî, başını keserek Kûfe’ye götürülmek üzere Havaley’e verdi. (10 Muharrem 61/10 Ekim 680.)

Bu sırada Hz. Hüseyin 57 yaşındaydı, bedeninde 33 mızrak, bir o kadar da kılıç yarası vardı. Yirmi üçü ehlibeytten olmak üzere 72 şehit vardı. Karşı taraf 88 kayıp vermişti. Benî Ümeyye ölüleri defnedildi, şehitler ise meydanda bırakıldı. Benî Ümeyye ordusu oradan ayrıldıktan sonra Benî Esed’den Gâdiriyye köylüleri gelip şehitleri defnettiler. Ömer b. Sa’d, ehlibeytten geri kalanları ve Hz. Hüseyin’in kesilmiş başını getirip İbn Ziyad’a teslim etti, o da Şam’da bulunan Yezid’e gönderdi. Rasul-i Ekrem (s.a.s.)’in bu aziz torununa reva görülen muamele, doğrusu anlaşılır gibi değildi, hüzün verici ve göz yaşartıcıydı.

Bütün bu olup bitenden anlaşılıyor ki, hadisenin cereyan ettiği dönemde iktidarı elinde tutanlar, Hz. Hüseyin’in meselesini, davasını, yürüyüşünü anlama konusunda ciddi bir çaba göstermemişler ve ona karşı güç kullanmaktan başka bir şey düşünmemişlerdir. Ne yazık ki iktidarı oluşturanların basiretsizlikleri ve duyarsızlıkları neticesinde ortaya bir facia çıkmıştır.

Hz. Hüseyin Ne yapmıştır?


Hz. Hüseyin, İslami değerlere uymayan, önceki yöneticilerin uyguladığı İslam siyaset geleneğine ters düşen, tahribatı tüm toplum kesimlerini ve Müslümanların gelecek yüz yıllarını kapsayacak olan bir yanlışlığa hak ve adalet duygusuyla karşı çıkmış ve davası uğrunda şehit düşmüştür.

Bize düşen, Sünni olsun Alevi olsun bir Müslüman olarak Sevgili Peygamberimiz’in dünyadaki reyhanlarından/çiçeklerinden bir çiçek ve cennet gençlerinin beyefendisi olan ehlibeytin göz bebeği Hz. Hüseyin’in şehadetinin manasını, onun haksızlığa karşı çıkışındaki şuuru kavramak ve kendisinin de dediği gibi davası uğruna canını feda etmesinin Müslümanlara muhabbet ve birlik beraberlik olarak dönmesini sağlamaktır. Nitekim ölmeden önce onun son sözlerinden biri anlam itibariyle (yaklaşık olarak) şöyledir:

“Yüce Rabbim! Gökten merhametinle bana güç kuvvet indirerek düşmanlarıma beni galip getirmeyeceksen, şehadetimi Muhammed ümmetinin hayrına, kurtuluşuna vesile kıl. Haksızlığa, zulme, dayatmaya karşı, hak adına yürüdüm. Gerekirse bu uğurda canımı vereyim. Eğer galip gelemeyeceksem, sırtım yere düşecekse hak dava uğruna akan kanımı bir hayrın, Müslümanların bir silkinişinin, bir güçlenmesinin sebebi kıl!”

İşte Hz. Hüseyin’in vefatından önce tüm Müslümanlara mesaj niteliğinde söylemiş olduğu bu sözler, kıyamete kadar gelecek tüm Müslümanlar için derin anlamlar taşımaktadır. Evet, bu mesaj gerçekten çok önemlidir. Zira Hz. Hüseyin bu sözüyle bizzat bize Kerbela’yı nasıl anlamamız gerektiğini açıklamaktadır.

Her Müslüman, Yezid’e karşıdır, Hz. Hüseyin’in davasındaki samimi mücadelesini muhabbetle desteklemekte ve Peygamber Efendimizin aziz torununa gönül bağlamaktadır. Milletimiz, ehlibeyt sevdalısıdır; tekrar söyleyelim ki milletimiz içinde Yezid taraftarlığı tarihin hiçbir döneminde olmamıştır, bugün de yoktur. Dolayısıyla Kerbela konusunu bütünleşmenin dinamik bir unsuru sayacakken, kör bir gadap ve hiddetle yola çıkıp kaba saba ithamlara basamak yapmak, hiçbir zaman tasvip edilemez. Bu yüzden diyoruz ki, Hz. Hüseyin Efendimize reva görülen muamele sebebiyle ağlamak ne kadar muhteremse, bu acıklı hadiseyi doğru okuyup doğru anlamak, doğru sonuçlar çıkararak ibret almak ve toplumun bütünleşmesine vesile kılmak da o derecede hatta daha ziyade önem taşımaktadır.

İnanıyorum ki, Allah Rasulü’nün mümtaz torunu Hz. Hüseyin’in bizden beklediği ve istediği de budur. Bu olayda sevgi, saygı, hakka, hukuka riayet, insana hürmet, insanın fikrine önem vermek, dinlemek, anlamak yok olmuştur! Dolayısıyla bizler, İslam toplumunda insanlar arası ilişkilerde kaybolan bu değerleri öne çıkarmalıyız. Bu vesile ile ifade etmek gerekir ki, her yıl muharrem ayında Kerbela Faciası’nı, acıların tazelenmesi, yaraların yeniden açılması için değil; Hz. Hüseyin Efendimizin uğrunda canını feda ettiği hak, adalet, rahmet, merhamet, müsamaha ve şefkat duygularının yeniden ihyası ve her meslekteki insan ilişkilerine yeniden yansıması için anmalıyız!

Evet… Keşke Hz. Hüseyin’in başına bu hadise gelmeseydi, bu acıyı her yıl yeniden yaşamasaydık, ama bu da bir ibret olarak ortaya çıkmıştır. Çünkü Hz. Hüseyin haksızlığa karşı bir ışık yakmıştır, zalime karşı direnmiş ve doğruluk adına samimi bir yürüyüş içinde olmuştur. Belki muvaffak olamamıştır ama tarihe bir referans ve ibretli bir dipnot koymuştur. Hak ve adalet adına cesur davranmanın, hak ve adalet adına ayakta durmanın bir modeli ve örneği olarak Hz. Hüseyin en önlerde, en yüksek mevkilerdedir.

Allah Teala, Habib-i Kibriya Efendimiz’in bu muhabbetli torununa rahmet etsin ve sevenlerini şefaatine eriştirsin!

Salavat-ı Şerife Duası

İstiğfar ı Şerif Duası,Salavat ı Şerife Duası,Salavat ı Şerif Okunuşu,Salavat ı Şerif Nasıl Getirilir?,Salavat ı Şerif Anlamı,Salavat ı Şerif Emrah Yardımcı,Salavat ı Şerif Nasıl Okunur?,Salavat ı Şerif  Ne Demek?..

Salavat ı Şerife Duası

اللهمّ صلِّ على سيّدنا محمّد وعلى آل سيّدنا محمّد
“Allahümme Salli Ala Seyyidina Muhammed.”

“Allah’ım! Efendimiz Hz. Muhammed (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)’e, onun ailesine ve ashabına hayırlar ihsan eyle. Ve onlara huzur ver /sağlık ver /esenlik ver /güvenlik ver.”


Kutbül Aktab, Ahmed Ticani yakaza halinde (uyku ile uyanıklık arası bir hal demektir) bu salavatı getirmetinin faziletini birgün Peygamber Efendimize sorar. Peygamberimiz Hz. Muhammed (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) de cevap olarak şöyle söyler: “Bir kimse Salavat-ı Fatih’i bir defa okursa zamanının başından "salavat" getirenin okuduğu zamana kadar ins ü cinin ve meleklerin getirdiği salavata denk sevap kazanır. Günahları da bağışanır.”

Salavat-ı Şerife okuyan kişiyi cehennem ateşinden korur. Tövbe maksadı ile kırk gün okuyanın tövbesi kabul olur. Peygamberimizi görmek için ise cuma gecesi bin defa okunur.

Aşure Orucuna Nasil Niyet Edilir?

Bu günkü konumuz;Asure Orucuna Nasıl Niyetlenilir?,Aşure Orucuna Nasil Niyet Edilir?,Aşure Orucu,Aşure Orucu Niyeti...İsterseniz gelin okuyucumuzun soruna ne cavap vermişik bir göz atalım.
Aşure Orucuna Nasil Niyet Edilir?

Soru:Hocam muharrem ayı gedi aşure arucu tutmak istiyorum ama aşure orucuna nasıl niyetlenir bilmiyorum,kısacası sorum şu;aşure orucuna nasıl niyetlenilir?

Burada önemli olan niyettir,yani oruca kalkma sebebiniz...Aşure orucu niyeti diğer oruçlar gibi düşünebilirsiniz,fakat sadece gece sahur sonrası "Niyet ettim Allah rızası için bugünkü aşure orucunu tutmaya" demeniz veya o niyetle sahura kalkıp,sahur yapıp orucunuzu tutmanız yeterlidir...Allah tuttuğunuz oruçları kabul etsin.

Aşure Ayının Orucu Nasıl Tutulur ve Aşure Orucu Kaç Gündür?

Aşure Orucu Nasıl Tutulur ve Aşure Orucu Kaç Gündür?,Aşure Ayinin Orucu Nasıl Tutulur?,Aşure Orucu Kaç Gündür?,Muharrem Orucu Ne zaman?,Muharrem Orucu Nedir?,Muharrem Orucu Kaç Gün Tutulur?..


Muharrem (Aşure) ayı orucu,Peygamberimiz (s.a.v.)tarafından Ramazan ayından sonra kendisinde oruç tutmanın en faziletli olduğu buyrulan bir aydır.Bu ayda özellikle ilk 10 gününde oruç tutmayı bizzat tavsiye buyurmuşlardır.Bu oruçta aynı Ramazanı şerif orucu gibi imsaktan iftar vaktine kadar tutulur.Ramazan orucunu bozan ve sakıncalı olduğu için yasak olan her durum bu oruç içinde geçerlidir.

Aşure Orucu Kaç GündürMuharrem ayının birinden onuna kadar 10 gün oruç tutmak fazîletli ibâdetlerdendir. Bu on günlük orucu tutamayanlar, mümkünse 8, 9 ve 10. günlerde oruç tutmalıdırlar. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) 9. günü seferde bulunduğundan yalnız 10. günü oruç tutmuşlar ve “Sağ olursak gelecek sene 9. günü de tutarız.” buyurmuşlardır.

"Bu ayın perşembe, cuma, cumartesi günlerinde peş peşe oruç tutulursa 900 senelik nâfile oruç sevâbı verilir." Aşurenin faziletine kavuşmaya çalışınız,çünkü o, Allahü Tealanın günler arasında Aşure mübarek bir gündür."O günde oruç tutana Allah nezdinde bulunan Meleklerin,Şehitlerin ve salihlerin ibadetleri kadar sevap verilir."(şiratül-islam şerhi)


Peygamber Efendimiz aşure günü orucuna dair:
"Arefe günü oruç tutanın gelecek sene ile geçmiş senenin günahları bağışlanır.Aşure günü oruç tutanın ise,bir senelik günahı bağışlanır."(tergıp c.2 sh 466)

İbni Abbas'ın rivayet ettiği bir hadisi şerif'de "Muharrem ayının 10.günü oruç tutana 10 melek,10 bin şehid,10 bin hac ve ömre sevabı verilir"

Define veya Gömü Aramak,Bulunmuş Defineyi Kullanmak Caiz mi?

Gömü Aramak Günahmı?,Define Aramak Günahmıdır?,Define Aramak Gunahmi?,Bulunmuş Defineyi Kullanmak Caiz mi?,Define veya Gömü Aramak Günah mı?..
Define Aramak Günah mıdır

- Define, hazine veya rikaz denilen konuda alimlerin farklı görüşleri vardır. Hanefilere göre, hem madenler, hem de eski devirlerde yer altına gömülen her türlü kıymetli eşya “Rikaz” kapsamındadır. Diğer üç mezhebe göre, madenler “Rikaz”kapsamında değildir.

- Altın-gümüş gibi defineler beş parçaya bölünür. Bunlardan beşte biri, devlet alır. Şafiilere göre bunu zekat olarak dağıtılması gerekir. Diğer mezheplere göre ise, kamu yararı için kullanılır.
- Alimlerin cumhuruna göre, bulunan defineden alınan beşte biri devlet tarafından dağıtılır. Bazı alimlere göre ise, defineyi bulan kimse de bu beşte birini bizzat kendisi de dağıtabilir(bk. V. Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslamî, 2/786).
Şahsın kendi evinde veya han ve otelinde yaptığı kazada vergi kapsamına giren madenlerden birine rastlarsa, İmam Ebû Hanîfe’ye göre, bundan yergi alınmaz. İmameyn'e göre, diğerlerinde olduğu gibi beşte bir vergi alınır. (Et-Tebyîn – Zeylaî)
Başkasına ait bir arazide yapılan kazıda define ya da vergi kapsamına giren bir madene rastlanırsa, bunun beşte biri mutlaka devlete vergi olarak ödenir. Geriye kalan kısım, İmam Ebû Hanîfe'ye göre, arazi sahibine aittir. (Şerh-i Tahavi - Fetâvâ-yi Hindiyye)
Arazinin sahibi var, ama bilinmiyorsa, varisleri de ortada yoksa veya tanınmıyorsa, devlet hazinesine bırakılır. (Tatarhaniyye-Bedayi-Bahrirâik-Şerh-i Tahavi) Vârisleri tesbit edildiğinde onlara verilir, Tespiti mümkün olmadığında olduğu gibi devlet hazinesine devredilir.
Yapılan kazılarda, başkasına ait olmayan bir arazide silah, kap, süs eşyası, ve benzeri şeyler bulunursa, bu da define sayılır ve beşte bir vergisi alınır. (Et-Tebyin - Zeylai - Fetâvâ-yi Hindiye; bk. Celal Yıldırım, Kanaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/147-149)
Not: Madenler ve deniz mahsulleri konularında detaylı bilgi için aşağıdaki açıklamaları okumanızı tavsiye ederiz.
“Sizin için yerden çıkardıklarımızdan infak ediniz...” (Bakara: 2/267) ifadesi ile genel olarak ziraî mahsullerden zekât yükümlülüğüne işaret edilmiş olduğuna ve ayetteki “infak ediniz” emrinin, fakihlerin çoğunluğu tarafından “zekâtını veriniz” anlamında tefsir edildiğine yukarıda temas edilmişti. Allah Teâlâ topraktan çeşitli mahsuller bitirdiği gibi, O'nun yarattığı çok çeşitli madenler de yine topraktan çıkarılmaktadır. Bu sebeple, fakihler zikredilen âyetin umumi anlamı gereğince madenlerde de ödenmesi gerekli bir hakkın bulunduğunu düşünmüşlerdir.
Hz. Peygamberin hadislerinde ve sahabe uygulamasında yer altında bulunan define ve madenlerin vergilendirildiğine dair çeşitli rivayet ve bilgiler bulunur. Fıkıh literatüründe “rikâz” madenleri, diğer yeraltı zenginliklerini ve yer altında gömülü antika, hazine ve benzeri eşyayı ifade eden geniş bir kapsama sahiptir. Bu itibarla konu rikâz, madenler, deniz mahsulleri olmak üzere üçlü bir ayırım içinde ele alınabilir. Ama ben konu define olduğundan sadece birini yani rikazı anlatacağım;

a) Rikâz
Rikâz terimi, maden, define ve hazine gibi kendiliğinden yeraltında bulunan veya insanlar tarafından yeraltına gömülüp gizlenen her türlü kıymetli maden ve eşyayı ifade eder.
Hz. Peygamber'in “Rikâzda humus (1/5 nisbetinde vergi) vardır” (Ebû Ubeyd, el-Emvâl, nr. 856-860) buyurduğu, Hz. Ömer'in Medine dışında bulunan 1000 dinar altın paranın 200 dinarını devlet adına beytülmâle aldığı, Hz. Ali'nin de madenleri rikâz diye isimlendirip, çıkarılan maden parçalarından ve bulunan eski devirlere ait paralardan 1/5 nispetinde vergi aldığı rivayet edilir. (Ebû Ubeyd, a.g.e, nr. 871, 874-875)
Rikâzla ilgili hadis ve sahabe tatbikatını değerlendiren fakihler, bu terimin kapsamı üzerinde görüş ayrılığına düşmüşlerdir.
İmam Şafiî, îmanı Mâlik ve Ahmed b. Hanbel'e göre rikâz eski devirlerde yer altına saklanan ve İslâmî devirde bulunan kıymetli eşya, hazine ve definedir. Madenler rikâzın kapsamına girmez. Hatta İmam Şafiî rikâzı sadece Câhiliye devrinde gömülmüş olan altın ve gümüşe hasreder.
Hanefî fakihleri ise hem madenleri ve hem de eski devirlerde yer altına gömülüp gizlenen her nevi kıymetli eşyayı rikâz mefhumu içinde mütalaa ederler.

Rikâz; eski devirlerde yer altına gömülen veya herhangi bir sebeple yer altında kalan kıymetli eşyayı ifade ettiğinde,
1. Mevât (işlenmemiş, sahipsiz) topraklarda veya sahibi bilinmeyen topraklarda bulunmuş ise 1/5'i vergi olarak alınır, kalan 4/5'i bulana verilir. Mülk arazide bulunmuş ise Hanefîler'e göre 4/5'i mülk sahibi veya vârislerine ait olur. Bu eşyayı gayri müslim tebaadan biri veya çocuk da bulsa durumda bir değişiklik olmaz.

2. Bulunan altın-gümüş ve kıymetli eşyanın İslâmi alâmet (mühür, yazı gibi) taşıması halinde “lukata” hükümleri uygulanır. Bu halde bulunan eşya bir sene müddetle usulüne uygun ilân edilir, sahibi çıkmazsa beytülmâle teslim edilir.

3. Bu nevi bulunan eşyanın vergilendirilmesi için cumhura göre nisab da aranmaz. İmam Şafiî nisab şartını ileri sürmüştür.

4. Fakihler rikâzın 1/5 nisbetinde vergiye tâbi olabilmesi için, bulunduktan sonra üzerinden bir sene geçmesinin şart olmadığında görüş birliğindedir.
Rikâz ile ilgili hadislerde, alınan 1/5 nisbetindeki verginin zekât verilecek kimselere mi, yoksa fey kapsamında düşünülüp zekâtın dışında kalan muhtelif devlet giderleri için mi harcanacağı hususunda açıklık yoktur. Bu sebeple fakihler rikâzın dağıtımı hususunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.
İmam Şafiî rikâzdan alınan 1/5 nispetindeki verginin zekât verilecek kimselere sarf edileceğini, Ebû Hanîfe, bir görüşe göre İmam Mâlik ve Ahmed b. Hanbel ise bu gelirin fey hükümlerine tâbi olup zekât dışında, kamu hizmetlerine harcanacağım savunmuşlardır.
Rikâz, yer altına gömülmüş altın, gümüş, hazine yani kenz ve define anlamına alındığında önemli bir devlet geliri sayılmamalıdır. Çünkü bu çeşit hazine ve antik eşyanın bulunup çıkarılması sık sık rastlanan bir olay değildir. Ancak, Hanefî fakihlerine göre madenler rikâz mefhumu içinde mütalaa edildiğinden, rikâzın vergilendirmesi büyük önem taşımaktadır. Hemen aşağıda izah edeceğimiz gibi, bu durumda hem kapsamı genişlemiş olacak ve hem de maden vergi nispetleri 1/5 olarak kabul edildiğinden devlet gelirleri içinde önemli bir yekûn tutacaktır.

Salâvat-ı Kübrâ Faziletleri-Türkçe,Latince,Arapça Okunuşu ve Anlami

Salâvat-ı Kübrâ Faziletleri, Salâvat-ı Kübrâ Duasının Sırları,Salâvat-ı Kübrâ Türkçe Okunuşu,Salâvat-ı Kübrâ Latince Okunuşu,Salâvat-ı Kübrâ Arapça Okunuşu,Salâvat-ı Kübrâ Duasının Anlamı,Salâvat-ı Kübrâ(Büyük Salavat)...
Salâvat-ı Kübrâ Duası

Salâvat-ı Kübrâ insanlara huzur ve mutluluk veren, okunması ile faydalar kazanılan mühim salavatlardan biridir. Bu duayı sürekli yapan kişiye Allah (Celle Celâlühü) birtakım ikramlarda bulunacaktır. Salâvat-ı Kübrâ en büyük salavattır.

Salâvat-ı Kübrâ Okumanın Hikmetleri ve Faziletleri Nelerdir? 
– Ailesinde sorunları olan bir kişi Salâvat-ı Kübrâ okursa aile içinde huzur hakim olur ve yaşanan sorunlar ortadan kalkar.
– Büyü ve sihire karşı kalkan görevi görür.
– Hastalıklara karşı şifa mahiyetindedir.
– 100 defa okunması halinde düşmanlarına karşı galip olur.
– Sıkıntı ve borç döneminde okumak kişiye maddi manevi destek sağlar.
– Muhabbetin artması için muhabbetin artmasını istediğin kişiye 11-45 kez okunursa muhabbet artar.
– Perşembe gününde, kuşluk vaktinde okunup dua edilirse bu dua kabul olur.
– Hacca ya da umreye gitmek isteyen kişi bol bol okumalıdır.
– Hafızayı kuvvetlendirir.
– Ruhsal manada kişiye enerji ve güç verir.
– Sık sık okunması (devamlılık esas)okuyan kişiye bol rızık ve zenginlik verir.

Salâvat-ı Kübrâ Arapça
أعودبالله من الشيطن الرجيم بسم الله ارحمن ارحيم
لقدجآءكم رسول من انفسكم عزيزعليه ماعنتم حريص عليكم بالمؤمنين رءوف رحيم فان تولوافقل حسبى الله لآاله الاهوعليه توكلت وهورب العرش العظيم
ان الله وملئكته يصلون على النبى يآايهاالدين امنواصلواعليه وسلموتسليما
اللهم صل وسلم وبارك على سيدنامحمدان لنورالداتى واسرالسارى فى جميع الآسمءوالصفات

. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا سيد المرسلين
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا سيد النبيين
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا سيد الصديقين
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا سيد الراكعين
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا سيد القاعدين
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا سيد الساجدين
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا سيد الذاكرين
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا سيد الطاهرين
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا سيد الظاهرين
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا سيد الشاهدين
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا سيد الاولين
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا سيد الاخرين
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا سيدى يا رسول الله
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا نبي الله
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا سيدى يا حبيب الله
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا من اكرمه الله
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا من عظمه الله
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا من شرفه الله
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا من اطهره الله
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا من اختاره الله
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا من صوره الله
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا من عبد الله
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا خير خلق الله
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا خاتم رسل الله
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا سلطان الانبياء
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا برهان الاصفياء
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا مصطفى
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا معلى
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا مجتبى
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا مزكى
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا مكي
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا مدني
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا عربي
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا قريشي
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا هاشمي
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا ابطحي
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا زمزمي
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا امي
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا سيد ولد ادم
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا احمد
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا محمد
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا طه
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا يس
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا مدثر
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا صاحب الكوثر
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا شفيع يوم المحشر
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا صاحب التاج
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا صاحب المعراج
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا سيد الاولين والاخرين
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا سيد المحسنين
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا سيد الكونين والثقلين
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا صاحب النعلين
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا سيدى يا رسول الله
خاتم الانبياء والمرسلين
. الف الف صلاة والف الف سلام عليك يا سيدى يا نبي الله الى يوم الدين
. والحمد لله رب العالمين.
بسم الله ارحمن ارحيم
محمد رسول الله والدين معه أشدآءعلى الكفاررحماءبينهم تراهم ركعاسجدايبتغون فضلامن الله ورضواناسيماهم فى وجوههم من اثرالشجود دلك مثلهم فى التوراةومثلهم فى الاءنجيل كزرع أخرج شطأه فآزره فاستغلظ فاستوى على سوقه يعجب الزراع ليغيظ بهم اكفاروعدالله الدين امنووعملواالصالحات منهم مغفرة واجراعظيما


Salâvat-ı Kübrâ’nın Anlamı:

Euzu billahi mineşşeytânirracîm. Bismillahirrahmanirrahim.

“Ey Mürsel (gönderilen)lerin Efendisi! Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Nebî (peygamber)lerin Efendisi! Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Sıddıkların Efendisi! Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Rukû‘ Edenlerin Efendisi! Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Secde Edenlerin Efendisi! Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Ka‘deye Oturanların Efendisi! Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Kıyamda Duranların Efendisi! Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Namaz Kılanların Efendisi! Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Zikredenlerin Efendisi! Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Şâhitlerin Efendisi! Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Evvelkilerin Efendisi! Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Sonrakilerin Efendisi! Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Allah’ın Rasûlü! Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Allah’ın Nebîsi! Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Allâh’ın Habîbi! Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Allâh’ın kendisine ikram ettiği Zat! Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Allâh’ın kendisini büyük tuttuğu Zat! Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Allâh’ın kendisine şeref verdiği Zat! Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Allâh’ın kendisini galip kıldığı Zat! Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Allâh’ın kendisini seçtiği Zat! Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Allâh’ın kendisine üstün sûret (ve sîret) verdiği Zat! Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Allâh’a (gerçek mânâda) ibâdet eden Zat! Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Allâh’ın Mahlûkatının En Hayırlısı! Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Allâh’ın Rasüllerinin Sonuncusu! Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Enbiyânın Sultânı! Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Esfiyânın Burhânı! Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Mustafâ! Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Mu‘allâ (son derece üstün kılınmış zat)! Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Müctebâ (seçkin kılınmış zat)! Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Müzekkî (Ümmetini günahlardan temizleyen)! Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Mekkî (Mekkeli)! Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Medenî (Medîneli)! Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Arabî (Arab kavmine mensub)! Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Kuraşî (Kureyş kabilesine mensub)! Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Hâşimî (Hâşim oğullarına mensub)! Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Ebtahî (Mekke’de bulunan Ebtah vâdisinde konaklayan)!

Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Zemzemi (Zemzemle büyüyen)!

Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Tihâmî (Mekke’nin bağlı bulunduğu Tihâme bölgesinin sâkini)! Bir- milyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Ümmî (Okuma yazma bilmediği halde bütün ilimleri Rabbinden öğrenen)! Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Âdemoğullarının Efendisi! Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Ahmed! Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Muhammed! Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Tâhâ! Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Yâsîn! Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Müddessir (İlk vahiy geldiğinde yakalandığı sıtma nedeniyle örtülere bürünen)! Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Kevser ırmağının sahibi! Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Mahşer gününün Şefaatçisi!

Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Tâc sahibi! Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Mi‘râc sahibi! Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Öncekilerin ve Sonrakilerin Efendisi! Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Muhsin (Allâh-u Te‘âlâ’yı görür gibi ibâdet eden)lerin Efendisi!

Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Kevneyn ve Sekaleynin (iki cihanın ve insü cânnın) Efendisi!

Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Na‘leyn (iki mübarek takunya) Sahibi!

Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.

Ey Efendim!

Ey Allah’ın Rasûlü!

Ey Nebilerin ve Rasüllerin sonuncusu!

Ey cezâ gününde (şefaat makamına erdirilen) Allah’ın Peygamberi!

Birmilyon salât ve birmilyon selâm senin üzerine olsun.


Latince Okunuşuna Ezber İçin Yer Veriyoruz Fakat Sizi Uyarıyoruz!
Yeni yazı dediğimiz bugün kullanmakta olduğumuz latin harfleriyle Kur’an’ı doğru okumak mümkün değildir. Çünkü Kurân harflerinin birçoğunun karşılığı yeni yazıda mevcut değildir. Mesela: Zal, (üç noktalı) Se, Ha, Hı, Dât, Tı, Zı, Ayın, Hemze gibi harflerin ve uzatma işaretlerinin karşılıkları yoktur. Onun için her müslümanın Kurân’ı doğru okuyabilmesi için Kurân harfleriyle Kurân-ı Kerim okumasını öğrenmelidir. Kurân-ı Kerim okumanın çok büyük sevabı vardır. Bu ise ancak Kurân’ı, kendi harfleriyle öğrenip okumakla mümkün olacaktır. Ehli sünnet itikadı gereği ve islam alimlerinin tavsiyesine göre duaların manalarını yada arapçalarını okumamız. Bizlere tavsiye edilen ve asıl yapmamız gereken arapçasını öğrenip okumamız!

Salâvat-ı Kübrâ’nın Latince Okunuşu (Ezber yada Arapça için çalışanlara için...)

Euzu billahi mineşşeytânirracîm. Bismillahirrahmanirrahim.

Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya seyyidel mürselin
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya seyyiden nebiyyin
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya seyyides sadikiyn
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya seyyider rakiiyn
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya seyyides sacidiyn
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya seyyidel kaidiyn
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya seyyidel kaimiyn
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya seyyidel musalliyn
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya seyyidez zakiriyn
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya seyyideş şahidiyn
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya seyyidel evveliyn
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya seyyidel ahiriyn
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya Rasulallah
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya Nebiyyalah
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya Habiballah
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya men Ekramehullah
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya men Azzemehullah
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya men Şerrefehullah
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya men ezherehullah
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya menih terahullah
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya men Savverahullah
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya men Abedellah
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya Hayra halkıllah
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya Hateme rusulillah
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya Sultanel enbiyai
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya Burhanel esfiyai
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya Mustafa
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya Mu’alla
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya Mücteba
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya Müzekki
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya Mekkiyyü
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya Medeniyyü
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya Arabiyyü
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya Kureşiyyü
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya Haşimiyyü
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya Ebtahıyyü
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya Zemzemiyyü
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya Tihamiyyü
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya Ümmiyyü
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya seyyide velede âdeme
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya Ahmed
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya Muhammed
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya Taha
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya Yasin
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya Müddesir
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya Sahibel Kevser
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya Şefi’a yevmil mahşer
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya Sahibettac
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya Sahibel Mi’rac
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya seyyide evveliyn vel ahiriyn
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya seyyidel Muhsinin
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya seyyidel kevneyni vessakaleyn
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya sahiben Na’leyn
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya Seyyidi ya Rasulallahi ya Hatemel enbiyai vel mürseliyn
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke ya Nebiyyallahi yevmeddiyn.
Sübhane rabbike rabbil izzeti amme yesıfun ve selamün alel mürseliyn velhamdülillahi rabbil alemiyn.


Allahümme salli alâ Muhammedin ve ezvacihi ve zürriyetihi kema salleyte alâ İbrahime ve barik alâ Muhammedin ve ezvacihi ve zürriyetihi kema barekte alâ âli İbrahime inneke Hamidün Mecid.

Fatiha ihlas tahiyat ile bitirilir!..

Şifalı Dualar


Afetleri Defetmek İçin Okunacak Dua

Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:

"Mâ şâallâhu lâ kuvvete illâ billâh"

"Allah-u Azze ve Celle hangi bir kula; ehli, malı ve çocuğu hakkında bir nimet verir de, o kul

"Allah-u Teala'nın dilediği olur, kuvvet ancak Allah'ın yardımıyladır" derse, artık o kul onlar hakkında ölümden başka bir afet görmez.

Arabaya Binerken Okunacak Dua
"Bismillahi, sübhanellezi sahhara lenâ hâzâ vemâ künnâ lehu mukrinin ve inna ilâ Rabbinâ lemünkalibün."

Bu dua arabalara binerken okunur. Tamamiyle Hakkın iradesine teslim olunduğunu ve O'ndan başka sığınalacak hiçbir varlığın bulunmadığını belirtmek için okunur. Zira Resulullah (s.a.v) Efendimiz her ne zaman deveye binse bu duayı okurlardı.
Belli Bir Saatte Uyanmak İçin
Belirli bir saatte uyanmak isteyen kimse,

Kevser Sûresini üç defa ve Allah'a güvenle okuyup yatarsa, istediği saatte uyanır.

Bir Sene Boyunca Hasta Olmamak İçin

"Ey ceza günün maliki! Ancak sana tapar ve ancak Senden yardım isterim"
Eve Girildiğinde Okunacak Dua
Aşure günü bir miktar gül suyuna her birinin başında besmele çekilerek ve suya bakılarak yedi Fatiha okunup sonra o gül suyu başa ve yüze sürülürse o kişi bir dahaki seneye kadar illet ve dert görmez.
Bir Yeriniz Ağrıdığı Zaman
Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:

Bir yerin ağrıdığı zaman elini, ağrının olduğu yere koy ve şunu tekrarla: 

"Bismillahi e'uzu bi'izzetillahi ve kudratihi min şerri mâ ecidü min veca'i hâzâ"

Çıban ve Sivilceler İçin

"Allâhümme musağğıre´i-kebîri ve mükebbire´s-sağîri. Sağğir mâ bî"

"Ey büyüğü küçülten ve küçüğü büyülten Allah'ım! Bende olanı küçült"

Çocuk Düşmemesi İçin
Karısı hamile olup da erken doğum, çocuğun düşmesi veya geç doğması gibi korkular ve tehlikeler karşısında kalan bir kimse, parmağını hamile olan karısının karnına sürüp:

"Ya Mübdi" ismini 99 kere okursa Hak sübhanehu ve teala hazretleri o hamile kadını bu tehlikelerden saklar.

Çocuk İsteyenlerin Duası

Cinsi münasebetten evvel avret yerini açmadan Enbiya Suresi'nin 87. ve 88.  ayet-i kerimeleri üç kere okunur.

Düşmanına Bakanın Okuyacağı Dua

"Ey ceza günü maliki! Ancak sana tapar ve Ancak Senden yardım isterim"
Evden Çıkarken Okunacak Dua

“Bismillâhi tevekkeltü ‘alellâhi ve lâ havle ve lâ kuvvete illa billah.”
"Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Allah'a güvendim. Kuvvet ve kudret O'ndandır, yüce ve büyük O'dur."

Eve Girildiğinde Okunacak Dua

Allahümme inni es'elüke hayrel mevleci ve hayre'l mahreci, bismillahi velecna ve ala'llahi rabbena tevekkeln

Geçim Sıkıntısında Okunacak Dua
Rasulüllah şöyle buyurmuştur:

"Biriniz geçim işi zorlaşınca, evinden çıktığı zaman şöyle demesine mani olan nedir? :

"Nefsim, malım ve dinim üzerine Allah'ın adını okurum. Ey Allah! Beni senin kazana razı kıl ve hakkımda takdir edilen şeyleri bana mübarek kıl ki, geciktirdiğini acele göndermeni, peşin verdiğini de geciktirmeni istemeyeyim."

Hacet Duası

'Ey Allah! Kalbime senden ümitli olma hissini at, senden gayri her şeyden gayri her şeyden umudumu keski, senin dışında kimseden bir şey beklemeyeyim.

Ey allah! Öncekilerden ve sonrakilerden her kime imandan neler verdiysen de benim ona gücüm ulaşmıyorsa, amelim eksik kalıyorsa, isteğim kavuşmuyorsa, duam yetişmiyorsa, öyle bir şey istemek dilime gelmiyorsa, sen  okuvvetli iman ile beni seçkin kıl. Ey acıyanların en merhametlisi kabul et!'

Bu duayı israrla okuyunuz.
Tehlikeye Maruz Kalanın Okuyacağı Dua
Rasulullah (sav) buyurdu:

"Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. o çok yüce ve pek büyük olan Allah'ın yardımı olmadan hiçbir güç ve kuvvet yoktur."

Kaynaklar: 

365 Gün dua, Mehmet Oruç, Arı Sanat, 2012
Ansiklopedik Büyük Dua Kitabı, Rauf Pehlivan, 2003
Diyanet İşleri Başkanlığı
Kasr-ı Arifan Dergileri
Mecmûatul- Ahzab, Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevi
Miftahü'l Kulûb, Kalplerin Anahtarı, M. Nuri Şemseddin Nakşıbendî, Bedir Yayınevi, 2001
Seadeti Ebediyye

YUKARIDAKİ VEYA BAŞKA DUA VE DESTEK ALMAK İSTİYORSANIZ GÜRHAN ARICI'NİN 9 YILLIK TECRÜBESİYLE ŞİFAYA KAVUŞUN.


YAŞADIĞINIZ ŞEHİRDEN UZAKLAŞMADAN VEYA KONYA MERAM MERKEZİMİZDE METAFİZİK VE BİOENERJİ UZMANI  GÜRHAN ARICI Yİ DAVET EDEREK BULUNDUĞUNUZ TÜM NEGATİF ETKENLERİ VE PROBLEMLERİ ÇÖZÜN.
İMKANSIZLIK SADECE YÖNTEM VE TECRÜBE EKSİKLİĞİNDENDİR.

Şifalı Bitkilerimiz Konya

ELMA: Bol miktarda “kuarsetin” içerir. Kanser tedavisinde, kanserden korunmada, alerji ve kalp damar hastalıklarında yararlı. Günde en az kabuklarıyla birlikte 2 elma tüketilmeli.

NAR: Son çalışmalar, narın kanserojen madde verilen farelerin genlerinde yüzde 30 civarında düzelme sağladığını gösteriyor. İçerdiği bazı maddeler sayesinde kolesterol ve şekeri dengeleyen nar, kalp sağlığını da koruyor. Bu nedenle günde 1 bardak taze sıkılmış nar suyu içilmeli ya da 2-3 tane nar yemeli.

KARA ÜZÜM: Son 10 yıl içindeki çalışmalar, kara üzümün kanser önleyici rolüne işaret ediyor. Ayrıca kalp damar hastalıklarından da koruyor. Çekirdeği ve kabuğuyla birlikte yenmesi gerekiyor. Günde 1-2 bardak kadar tüketilebilir.


BÖĞÜRTLEN: İçeriğindeki “eliagic asit” kanserli hücrele rin ölmesini sağlıyor. Böğürtlen yaprakları da çok faydalı, çay şeklinde tüketilebilir

YABANMERSİNİ: Vücudu kanserden koruyan enzimleri aktif hale getirerek kansere yakalanma riskini azaltıyor. Ayrıca kandaki kolesterol oranını düşürerek kalp krizinden de koruyor.

KİRAZ: Bol miktarda “flavon” denen yaralı bir madde ihtiva eder. Kanser oluşumunu ve kanserin ilerlemesini engeller. Özellikle meme, cilt, akciğer ye karaciğer gibi kanser tiplerinde etkili.

KARPUZ: A ve C vitamini yönünden zengin. İçerdiği yararlı maddeler vücudu kansere karşı koruyup, toksik maddelerden arındırıyor.

KIRMIZI TURP: Akciğer kanseri riskini azaltır, meme kanserinden korur. Bol miktarda turp salatası tüketin.

KIRMIZI BİBER: Zengin bir C vitamini deposu. C vitamini kanser hücrelerinin büyümesini engeller ve bağışıklık sistemini zararlı maddelerden korur.

KIRMIZI BİBER: Zengin bir C vitamini deposu. C vitamini kanser hücrelerinin büyümesini engeller ve bağışıklık sistemini zararlı maddelerden korur.

BROKOLİ: C vitamini, betakaroten, lif ve kalsiyum açısından çok zen gin. Kansere karşı koruyucu maddeler içerir. Özellikle bağırsak, mesane, meme kanserlerinden korur. Brokoli çoğu içerik maddesini ancak çiğ yendiğinde barındırıyor. Ancak haftada 2’den fazla çiğ brokoli tüketmeyin çünkü tiroit yetmezliği oluşabilir.

DOMATES: Özellikle hafif pişmiş tüketilmesi prostat problemlerinden yüzde 40 oranında korur. Domatesin içindeki likopen akciğer, kolon, meme kanserini de engeller.

SARMISAK: Kanserin yayılmasını durdurur. Selenyum, triptopan gi bi kan ser hücreleriyle savaşan maddeler içerir. Hem kansere yakalanmaktan korur hem de kanser tedavisi sırasında kullanılır. Hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalara göre sarımsak mide, meme, bağırsak, yemek borusu, prostat ve cilt kanserlerinde tümörlerin oluşmasını ve ilerlemesini engelliyor. Her gün 2-3 diş çiğ sarımsak, 1-2 avuç kuru yemiş tüketilmeli.

HAVUÇ: Günde 2 bardak havuç suyu içmek, prostat kanserine karşı yüzde 20 koruma sağlıyor. Havucun içinde betakaroten denen çok yararlı bir madde var. Betakarotenin ağız, yemek borusu ve mide kanserinde de koruyucu etkisi var.

ANANAS: Ananasın içindeki ‘bromelain’ maddesi tümör hücre gelişimini doğrudan durduruyor. Özellikle de akciğer, bağırsak, yumurtalık ve cilt kanserlerinde tümörlü hücrelerin büyümesini engelliyor.

AY ÇEKİRDEĞİ: Çinko ve selenyumdan zengindir. Çinko vücutta C vitamininin emilmesini sağlar ve şifalı etkisini hızlandırır.

BALIK: Omega 3′ten zengin balıkları seçin, haftada 2 kez somon, uskumru, sardalya ve mezgit gibi omega 3 yağ asitlerinden zengin balıkları tüketmek kanserden korur. Balık; meme kanserinde yayılmayı önler, bağırsak, pankreas ve prostat kanserlerinin büyümesine engel olur. Ayrıca kalp krizine karşı da korur.

CEVİZ: Omega 3 yağ asitleri içerdiği için kanserden korur. Ayrıca kalp damar hastalıklarına da iyi gelir. Günde 1 avuç ceviz yiyin.

ÇÖREK OTU: Bağışıklık siteminizi güçlendirmek için günde 1 çorba kaşığı 1 çörek otu yiyin. Çörek otu vücutta mikrop veya tümörle mücadele eden “naturel killer” hücrelerinin sayılarının artmasını sağlar. Yararlı etkilerini gösterebilmesi için çörek otunu öğütüp toz şeklinde tüketin.

FINDIK: Kalp krizine karşı koruyucu olan E vitamini açısından zengin bir besindir. Her gün yenilen bir avuç fındık kansere ve kırışıklıklara karşı koruyucudur.

İçerdiği yağlar doymuştur. Yani sağlığa zararlı değildir. Kötü kolesterolü düşürüp iyi kolesterol seviyesini artırarak kalp hastalığını önler.Ceviz gibi türleri ellagic adı verilen bir tür asit içerir.Bu asit kanserli hücrelerin kendilerini öldürmeleri anlamına gelen apoptosis sürecini başlatır.Kanserin ve kalp hastalıklarının önlenmesinde önemli yer tutan E vitamininden de yüksek miktarda içerir.Her gün bir avuç yenmesi çok faydalıdır.

İNCİR: Potasyum, demir ve kalsiyum içerir. Sindirim sistemine yardımcı olur ve modern tıp tarafından da kansere karşı koruyucu olarak önerilmektedir.

ISPANAK: Kansere, kalp hastalıklarına, yüksek tansiyona karşı çok etkili bir sebzedir.

KABAK ÇEKİRDEĞİ: E vitamininden zengindir. Kanser hücrelerini engeller ve bağışıklık sistemini zararlı maddelerden korur.

KAYISI: Hücrelere ve dokulara zarar veren moleküllerin etkisini ortadan kaldırarak kansere karşı koruyucu etki sağlar. Lifli olduğu için bağırsakları koruyucudur.


KETEN TOHUMU: Bağışıklık sistemini güçlendirerek kanserden korur. Özellikle bağırsak kanserine karşı koruma sağlar, keten tohumu da öğütüldükten sonra tüketilmeli.

KİMYON: Kimyon, dereotu tohumu ve turunçgillerin kabuğu çok faydalı. Limonen denen kanser savaşçısı bir madde ihtiva eder.

KURU BAKLAGİL: Haftada 2 kez kuru baklagil tüketmek çok önemli. Mercimek, nohut, kuru fasulye iyi protein ve lif kaynaklarıdır. Kanserin yayılmasını önleyen antikanser maddeler içerirler. Vücuda zarar veren maddelerle savaşır, kan dolaşımına yardımcı olurlar.

LAHANA: Meme ve rahim kanserine etkilidir. Vücutta biriken zehirli maddelerin atılmasını sağlar. Kanserli hücrelerin çoğalmasını önleyen karoten maddesini içerir. Kandaki şeker miktarını düşürür.

PİRİNÇ: E ve B vitaminleri açısından zengindir. Bağırsak kanserine karşı koruyucu, kolesterolü düşürücü ve kalp krizi riskini azaltıcı etkisi vardır.

ŞEFTALİ: Kansere ve kalp krizine karşı koruyucu olan betakaroten açısından da zengindir.Bir şeftali günlük C vitamini ihtiyacının %50 sini karşılar.


SOĞAN: Bağışıklık sistemini güçlendirirİçerdiği allicin ve sülfür ile mide ve bağırsak kanserine karşı koruyucu etki sağlar.

YEŞİL ÇAY: Her gün yeşil çay içilmeli. Günde iki fincan yeşil çay tüketiminden sonra kana geçen kanser savaşçısı maddeler, kılcal damarlarla vücudun her hücresine taşınarak tümörlü hnhavuç suyu içmek, prostat kansücrelerin büyümesini engeller.”

YOĞURT: Her gün yarım kilo yoğurt tüketmek çok önemli. Evde yapılan probiyotik yoğurdun içindeki bakteriler vücudun en büyük dostu, kanserin en büyük düşmanıdır. Ayrıca yoğurt uzun yaşamın sırrıdır. Yoğurt özellikle kolon, mide, akciğer ve meme kanserlerine karşı koruyucudur. Kadınlarda meme fibrokistlerini de azaltır. Bu nedenle herkesin günde yarım kilo yoğurt tüketmesi gerekir.

ZERDEÇAL: Köriye karakteristik koyu sarı rengini ve lezzetini verir. Kanser destek ürünleri içinde en güçlüsüdür. Akciğer, kolon, karaciğer, mide, meme, yumurtalık, beyin, lösemi gibi pek çok kanserde tümörlü hücrelerin büyümesini engellediği belirlenmiştir. Kanserin dağılmasını engelleyerek kanser hücrelerini ölmeye zorlar.

ZEYTİNYAĞI: Kandaki kolesterol düzeyini dengede tutar. Antioksidan özelliği olan E vitamini açısından da zengindir. Bu sayede kalp krizi, felç, kanser ve erken yaşlanmaya karşı beyni koruyucu etkiye sahiptir